7 Mayıs 1982
(Tıp
açısından, nedeni anlaşılmamış ve tedavisi önerilemeyen bir ağır
işitme rahatsızlığı için ALLAH’tan şifa diliyoruz)
MEVLÂNA’yım ben!
1 Her yerde BİR’dir, her kulda VARDIR, her kula
YAR’dır. ‘YA ALLAH!’ diyelim, söze öyle girelim. Selam olsun yerden göğe.
Aldık geldik selamı, her gönülde açanı, ‘Bir yol.’ deyip seçeni. ‘YA ALLAH!’
diyelim, gözden sözden ÖZ’den BİR’liğe selam verelim.
2 “ ‘BİR olduk, SEN’deyiz; BİR olduk, yöndeyiz; en
güzel gündeyiz.’ Yoğun geldi selamı.” dedi ALİ yolu güne verdi:
3 “Attığınız her adım, bilmeden getirmez. ‘Bu mu?
Değil mi?’ denilmesin, her satır açık alınsın. DOST BİR’dir, buldu
isen. DOST arayan, HAK’tan halka yürüyendir. DOST seni dostları ile
buluşturur, dostları ile oluşturur. BİR’liği bulduğun
halde, eğilene değil yönelene döneceksin. Eğilmek, yerden
verileni bildirir; yönelmek, kainatı buldurur, bulduğun halde oldurur.
Eğilene geldim, yönelene güldüm, bilmeyene sordum. Bilmeyen bilene
öğreticidir. Yanılma yok. ‘Bilen bilmeyene öğretir.’ dersiniz. Bilene
sorun bildiği nedir?
4 NAS suresi okunsun. (Ne zaman, ne için okunsun?) Bağdan
aldığın, belden bulduğun, sözden sildiğin; seni sana buldurur,
insanı insan ile oldurur. Bilen bilmeyene eğilirse, gününü hayırda
geçirir. Saymayın hayır diye işlediğinizi, YARATAN bilir; sormayın
‘Hayırda ne vardır?’ ALLAH’ım verir. ‘Sayarsam, düzene güzel görünür.’ diyene de
ki: ‘Düzeni güzel yapan, güzelin kendisidir.' ” dedi, selam ile gelen ALİ,
selamını cümlenize iletti.
5 “Yer yerinde, kul sözünde verimli olur, gören
gözde kulu yorumu bulur.” “Oya gibi işlersin, elma buldun dişlersin,
ite kızdın taşlarsın.” dedi, PİR SULTAN ABDAL, YUNUS’um ile
söyleşti:
6 “YAR diledi söyleştik, yolu bulduk
dolaştık. Kimi ‘Dert.’ diyenle, kimi sert vuranla gelişti. Sözümüz
tek kelimede birleşti. ‘O, O’nun ile, O’na!’ Silelim olmuşu, bilelim
dolmuşu. Gelen kalan varan. ÖZ’ümüz O’ndandır asla eksilmeyen, sözümüz
O’ndandır kıyamete kadar tükenmeyen.
7 Saymayı bildiğimiz kadar ölmeyi dilersek, eskiden
yeniye dönmüş oluruz. Ölmekten maksat; hal ile bulmak, halinizde kalmak.
Ölmeden ölmek, yenide buluşmaktır. Olumsuz gelen her olay, kulun
yorumudur. Düzen YARATAN’ın muradı ile kurulmuş, O’nun iradesi kulunda
tecelli etmiştir. Ne yerinelim, ne gerinelim; az ile çoktan ne alırsak
alalım, sevinelim. Sevinçliyiz, kuluyuz diye; övünelim, ÖZ’ü ileyiz diye.
ÖZ’den aldığımız söz ile verilse, sadece okuyan bilirdi. ÖZ, örtüsünü
saklayan değil, örtünün arkasında kalandır; komşu değil, senden
sana dönüşendir, sendeki örtü ile bilmeyene buldurandır.”
MEVLANA’yım!
8 Sözümüz sohbet gibi oluştu, üç koldan
söyleşildi. YUNUS ile PİR SULTAN söyleşerek geldiler, yorumu
aralarına aldılar. ‘Açalım, açılalım.’ dedim, sözü ÖZ’e bağladım.
9 ‘Örtü nedir?’ denilir. Nerde bilinir? Her
kulun örtüsü bedenidir, yoludur, halidir. ‘Bilmez.’ denilir. Gönül hanesine
neyle inilir?
10 Zalim yerini sana verse, ‘Almam.’ dersin;
seyrini bilmezsen, sözü neylersin? Bilmedim bilmeyeni, görmedim sormayanı.
Arayan, her kuludur; tarayan, ER kuludur. Zor, kolaya götürür; ser, sadece
tavlayı buldurur. ‘Alamadım.’ demeyin, sadece dinleyin. Dünyayı değil,
kainatı. YUNUS misali, siz de kainatın sahibi olursunuz. (Perdenin arkasındaki ÖZ’ü görmek için, perdenin kaldırılmasının
gerektiğini kastettiniz değil mi?) EYVALLAH!
Anlattığımız, odur. Her yaratılan senin içindir, yarattığı sonun
için. BİR geldik, BİR’de olalım, BİR’liği BİR’likte bulalım RUH'umuz
O’ndandır, ‘OL’ dediğinden. ‘BUL’ denilen, örtünün altındaki ‘OL!’ dur!
Bilmeyi dilersen, benliğini sil; görmeyi dilersen, kimliğini sil;
varmayı dilersen, ‘OL!’ dediği halde kal!
11 Meyve çekirdekten oluşur; her mevsim
ayrı yaprak, ayrı çiçekte buluşur. Ne var ki kul, bildiği
bilmediği, gördüğü görmediği gerçekte, hakikat seferinde
dilenen, seherde oluşan her zerreyi kendinde bulur. Evet, ÖZ ile söz
BİR’dir, ne pazarı ne pazarlığı vardır. O’nun yarattığısın, ne
olursan ol gözettiğisin. Sana KENDİNİ buldurur, seni zor ile
oldurur. Çünkü O’nun GÜCÜ her şeye kâdirdir. Benim ile senin ile, kimini
bir dilim somun ile, kimini zaman ile, kimini saman ile, kimini kırbaç ile,
kimini sırdaş ile. Olanın oldurucusu O’dur! ‘Olmayandan!’ denilmesin. Her
kulu olacaktır, her kulu bulacaktır. ‘Zalim de mi?’ denir, yeniden sorulur.
Selim O’nun kuludur, zalimi kim yarattı? Daha önce dedik, ‘Zulüm
gerçeğin örtüsüdür, selim bilinmez.’ ALLAH’ımdan başka kimse, gönül
hanesini göremez. Ölçüye düşmeyelim, örtüyü deşmeyelim. Her kul,
kendi örtüsünden sorumludur -istese istemese- zorunludur. Yaprak yaprağı
deşmez, emir gelmeden yaprak yere düşmez, bilse kul hiç bir olaya
şaşmaz. O, O’nu bilen iledir! O ‘O’ndan!’ diyen iledir! O, her
yarattığı iledir!
12 Saydık elin izini, verdik HAKK’ın sözünü.
Sorduk, ‘Yozan var mıdır?’; dediler ‘Kazan kar mıdır?’ Kazana su da koysan, kar
da koysan, buz da koysan eriyecek, ateş yandıkça kaynayacak. Unutulmasın,
sıcak suya kar buz koyarsanız, soğutur; daha sonra hepsi de sıcağa
dönüşür. Yerde toprağı, ağaçta yaprağı bilelim, ‘O’ndan
geldi, HAK’tır!’ diyelim.
13 Selam ile geldik, ALLAH’ıma emanet edelim. ALLAH’ım
cümlenizden RAZI olsun. Dileyen, PİR SULTAN ABDAL’ın selamını alsın. (Bir canın ULU'su mu?) EYVALLAH!
ALLAH’a ısmarladık.
LÂİLÂHE İLLALLAH MUHAMMEDÜR RESULULLAH
(Resim
verilir: PİR SULTAN ABDAL)
14 “Dünyayı bilmeden, kendine dönemezsin; gerçeği
bulmadan, sözüme eremezsin. Alacağın bulacağın gönülden
göreceğin olsun, her satır sana gününü versin.” dedi, PİR SULTAN
ABDAL selamını iletti.