10 Ağustos 1972 Regaip Kandili
MEVLÂNA’yım ben!
1 Güzelin en güzeli, has bahçenin gülleri, seherde bülbülleri. Yolunda olanlarla,
AŞK ile dolanlarla, YM olacak, günümüz yol bulacak.
2 Cümlenize, cümlemizin ALLAH’ım ADINA selamlar ile geldik, hatmettiğimiz
KUR’AN’ımızın, yolunda olanlara hediye ettik.
3 Suyun aktığı, gönlün yaktığı, ‘ALLAH’ım.’ diyen her kulun günümüzde
hissesi vardır. HAK’tan verilen gün; sana bana değil cümleyedir. KABE’de mumlar
yansa, ne gerek? Gönüller alev alsın.
4 Koyunda süt aradık, sütü güğüme doldurduk. Günde aldığımız
ile, koyunun sütü tükendi mi? Yarın yine
güğümü doldururuz. Sütün elde oluşu, elin gelişine göre
değer alır. Sütün yoğurdu da, peyniri de olur. Değerinden kaybı
görülmez. Kadıda ölçü ararsan, ‘Sütünü güğümü ile.’ der. Gayrete düşme,
‘Bozmasa.’ deme. Dedim, elinin dönemince değerlendirir.
5 Güzel olanı verdim. Sen gönlünü GÜLÜ’ne, dolduğunca ver. Senin değerini
o bilir. ‘Dayanır.’ derse, peynir mayası verir. Olmazsa, yoğurt mayası
çalar. Demeyin ‘Neden cümle peynir değil?’ Yoğurt gereksiz midir? Dayanma
gücü olmayan kulunu, yoğurt misali oldurur, elden çabuk dürdürür. Sabırsızlık
değil, AŞK’a dayanma gücü.
6 Pusat olsa, elde kalsa; sana bana gerekmez, avcıda duvarı bulmaz. Günün
yerinde, sözün değerini bulmayana derim ki: ‘Günün değeri, KUR’AN-I
KERİM’in gevheri midir? Gönlüne dolmayan, gününde olmayan; KUR’AN-I
KERİM’de var mıdır? Her gün yazılıdır, her yazılan kıymetlidir; çünkü YÜCE’nin
EMRİ’dir. Dünyanın en güzel günü dediğimiz, günün doğumu
değil midir? Bir sonraki gün? Onun için; doğan da güzel, doğuran
da. Her olay öbürünü doğurduğu için, o da güzeldir. Göğün altında,
GÜL’ün nice gülleri vardır. GÜL’den olmayanın gönülleri dardır. Ancak kul, ben
o’ndanım o’nun ümmetindenim dediğinde; dayandığı kuvvetin büyüklüğünde
huzuru bulur. Bilir ki, ‘Ümmetim.’ diyen, yalnız bırakmaz, sözünden dönmez, ALLAH’ımın
EMRİ’nden çıkmaz.
7 Güzel günümüz, güzeller doğursun, her kulun gönlünü yoğursun.
Huyu ile gelenden, ALLAH’ım RAZI olsun. Cümlenize. Olmasını dilediğiniz, ‘ALLAH’ım,
AŞKIN.’ dediğiniz, göçünüzde ‘Başucumda beklesin.’ diye duacı
olduğunuz ULULAR’ınızdan, selamlar getirdim. HAZRETİ MERYEM der ki: “Güllerimizi elde
bulduk, ‘ALLAH’ım.’ dedik duacı olduk. HAS GÜL’ün Kokusu’ndan, MUSA ile İSA‘mın
yapısından; gönüllerimize sevgi aldık. BİRLİK’e inandık, gül demeti
misali hep BİR olduk. Gül; yapı olarak bir çeşittir, gerisi aşı.”
8 Düşüncenin açığını verdim. ALLAH’tır yolun aslı, ve yol KUR’AN’ı
KERİM ile tamamlanır. TEVRAT, İNCİL, ZEBUR, yola girişi
gösterir; KUR’AN-I KERİM varışı. (Musevi, İsevi’lerden EVLİYA olur mu?)
Elbet. ALLAH’ımın kulunda, İsevi-Musevi değil, kulluk aranır. Kulluğunu
bilmiş ise, kullarını sevmiş ise; EVLİYA neden olmasın? Olmaması
için sebep var mı? ALLAH’ını bulmuş, dünyada ismini hayır ile
andırmış her kul, EVLİYA’dan sayılır. Ne var ki gaye; benliğine
hizmet değil, cümleye olsun. Hata aranmadıkça, her kul mümindir. Hataya düşüldükçe,
af dileyen, ‘ALLAH’ım.’ diyen, mümin kulun yardımcısıdır. Mümin kula yardımcı
olan kul da mümin olur. Sağır olsam, niyazım geri mi kalırdı? Dilsiz kalsam,
‘ALA ALLAH’ım.’ diyemez miydim? Kör olsam, yarattığını bilemez miydim? Elim
elini tuttukta, senin olduğunu idrak edemez miydim? Beni bildikte, seni
idrak ettikte; YARATAN’ı duyamaz mıydım?
9 Günün yerine, başta serine oturan, cümleye gönül bağını
gören YUNUS’um geldi: “Hoşluk ile
sarhoşluk arasında, ne fark vardır? Hoşluk, güzeli görmek; sarhoşluk,
içmek. ‘Neyi içsem?’ dersen, güzeli. Gücümüz, gün ile gece ile değil; göçümüz,
mey ile ‘Vay.’ ile değil. Hoş olduk, dünyayı sevdik; sarhoş
oldukta, dünyayı sildik. Hoşluk ile sarhoşluk budur. İçmek, dünya
sevgisini; hoşluk, sarhoşluğun basamağıdır. ‘Söze güldüm, DEDELER’in
huzurunda.’ denildi. DEDELER’in huzuru, anda mıdır? Durumun başkalığı,
söze girişte ise; doğru. Gönülde oldukta, değişmez elbet. Aramızda
söz sadece bu yoldan olduğu için, andaki sarhoşluktan kurtulmak
istenmez. Ne var ki, her an sarhoş olana da söz gerekmez. Konuğumuz geldi
mi, sözü bal ile bağladı mı? YUNUS oldum, günde buldum, anda geldim, çölde
yandım. Gölde durdum, derde deva aradım. ‘Derdinin devası, akan suda.’ dediler,
beni yola çıkardılar. Suyun sesini aldım, günümü oraya çevirdim. Yürüyüşte
yorgunluk duymadım, varışa acele etmedim. Etmekte hayır bulmadım. Günün kesimini,
YÜCE’nin EMRİ’nde bildim. Kendimi O’na havale ettim. Akan suyu buldum, su
ile karıldım; taşa da takıldım, toprağa da çakıldım. Her olan YÜCE’den
dedim, YÜCE’yi deryada buldum. EYVALLAH.” dedi, YUNUS’um yürüdü, selamı sizleri
buldu.
10 HAZRETİ ASİYE günün yorumunu verdi: “Sevgiyi o’nda gördüm, saygıyı
o’nda gördüm, gelenin göçenin sözcüsü bildim. RABB’inde alemleri bilen, cümlesini
bağlayan, gönlü ile toplayan; sadece o’dur. ‘O kim?’ derseniz, ALLAH’ımın RESULÜ’dür.
Selam.” dedi, çekildi.
11 “Kaşık ile alamazsan; eline destek tut, çorbayı öyle iç.” dedi,
güldü söyledi, HOCA geldi: “ Gülenin gönlünü açan nedir? GÜL’ün kokusudur, kulun
kaygısını silmesidir. Taifeye uymazsan, sahifeyi çevir. Kadifeyi giyemezsen, dokumayı
dene. Yeter ki ayıbını örtsün, adam önüne çıkartsın. Değer ne kadifede, ne
dokumadadır.” dedi, yumuşak yolda, sert taşı yolundan attı.
MEVLÂNA’yım ben!
12 Duamızı verelim, gecemizi kutlayalım. Günümüz gelen günlere hayır ile bağlansın. “OL!” diyenden, her
kula Şefaatçi RESULÜ olsun. Doğuşta o’ndan olduğumuzu
bilelim, göçte o’nun Himmeti’ne sığınalım. ALLAH’ımın HUZURU’na, o’nun Safı’nda
varalım. O’nu dünya günümüzde analım ki, varışta o’nunla beraber
olabilelim. Unumuz elendikte, eleğin üstünde kalıp atılandan olmayalım. Hep
bir olalım, yeter ki o’nu bulalım.
13 ‘ALLAH’ım.’ dedik, cümlemiz BİR olduk. ‘Mümin kulu.’ denildikte, ‘Bize
de nasip kıl.’ dedik, elimizi açtık, ALLAH’ım ADINA duacı olduk.
ALLAH’a ısmarladık.
LÂİLÂHE İLLALLAH MUHAMMEDÜR
RESULULLAH
pusat: zırh gibi askeri koruma eşyası, giysi veya
giysilik kumaş,
gevher: hakikat, cevher, mücevher, asıl ve sebep,