23 Nisan 1982 Teos-İzmir

MEVLÂNA’yım ben!

1 ‘Kapalı her kapı açılır’ dedik. Yerden göğe cümlenizi selamladık. Her kapıda duralım, dizi yere vuralım, kendimizi görelim. Cümlemize diyelim: Selam olsun ERLER'e, selam olsun yumuşak hale gelenlere, selam olsun her zerreye. Ak oldu yollar, güneş buldu haller. Yerden aldık, cümlemiz sizler ile olduk. Aklandı kainat, paklandı her zerre; el verdi cümlemiz gönüldeki sırra.

2 “Aldım dilden buldum halden, dedim ‘Kimden?’ " diyerek geldi, YUNUS’um söze girdi:

3 “Kendime döndüğüm, kendimde kaldığıma eşit değildir. Çünkü kendine dönen kendinde kalırsa, zerreler kalıplaşır. Genişlemek gereklidir. ‘Kesin sevgi nedir?’ denilir: Sevgide kesin kaide yoktur. Çünkü her var olan, SEVGİLİ’yi kendi bildiğince yorumlar. 

4 Senden benden oluşmaz, bir kapıda kalışmaz; araya gelen varsa, ‘Dert bu.’ diye savaşmaz.” dedi, YUNUS’um.

5 “Her akım alanın, yaratılış biçiminde hizmete girdiği bilinir. Onun için; önce yoğun çalışalım, nefiste dilenen hale alışalım. O zaman, gelen akımın yorumunda hataya düşmeyiz, ne gelirse gelsin şaşmayız. Kendini bildi isen, dikenini sıyırdı isen, çam misali oldu isen; aldığın akımı olumlu iletirsin, dilenen yerde denenmiş halde şüpheni silersin. Akım, her kulda vardır. Kanat açan gökte uçan kuşta dahi. Alıcı olduğunuz, aldığınız trafoyu bildiğiniz gün; sileceğiniz her gölge, DAYANDIĞINIZ’a ulaştırır. ‘Gelsem gölgeden, bulsam halkadan.’ diyene de ki: ‘Gel!’ diyene uyarsan, kapı açıktır.” dedi, YUNUS’um sözü MERKEZ’ime verdi:

6 “Okudum yazımı, bekledim sözünü, dinlersem sazını; ‘Elden gelir.’ diyeceğim, doğruya kalem tutacağım. Satır-satır okunan, her dilekte dokunan görevdesin. ‘Esmer sarı.’ demeden, aşı elinden yemeden, gülmeyi gönülden silmeden her adımını atasın, elma alıp nar satasın. Dilese dilemese, her garibin elinden tutasın.” dedi, hasta aşı, hasta yoldaşına selam verdi yürüdü. 

7 Oluk, akanı bekler; -güzele söz edersen- odun, yakanı bekler. Seç elinde olanı, seç gönülde kalanı, geç gölgeyi vereni. Ak yazı kara yazı, söyler kulu bazı-bazı. Ne yerimiz karadır, ne dilimiz yaradır, ne vergimiz paradır. Kanal gelir aka-aka, kulu gelir baka-baka; ne verirsen aça toka, nasibince alır, kendi dilinde olanı bilir.

8 Her yaprak söyleşir, dalında titreşir. DOST olmuşsak her zerreye, SESİ’ni kulunun her zerresi alır. Gelişin değerini, buluş arttırır; kulunu, varışta bulduğu tarttırır.

9 ‘Ak Deve’ dize geldi, HAMZA DOST söze girdi, her kulu gönülden sardı: “Selam ile geldim, her zerreyi AŞK ile sergide buldum, ZİKRİNE her ağacın yaprağı ile katıldım.” dedi, açan gülden, geçen kuldan ALLAH’ım RAHMETİ’ni esirgemesin diye niyaza vardı. “Cümlemiz duralım anda, helvayı karalım günde. Her kulunu saralım, her zerremize soralım: Aldık mı, dolduk mu, gördüğümüze uyduk mu? ‘Uyalım ALLAH’ım, kapılara geldik girelim ALLAH’ım! Seherde yaprağa selam verelim, her yapraktan SELAMI’nı alalım ALLAH’ım!’

10 Düze geldi zerreler, söze geldi zirveler. Konu açık verildi, korku cümlede silindi. CAN ile oluştum, CANAN ile buluştum. Cümleye yol açtım, cümleye kol açtım; sanılmasın kul seçtim. Gönüller Birliğe erdikte, BİR’liği cümle ile kurdukta, ayrı yoktur. ‘Bardakta su olaydım, kuluna hizmette kalaydım, deryayı kulu ile bulaydım.’ diyen, suyun hizmetine ortak olmaya çalışan her EVLİYA, deryayı kendinden uzak bilmez; ne var ki, hizmetten kalmayı asla dilemez.” dedi, HAMZA DOST ER ile erliğe giyinen, körden hizmetini esirgemeyen kullara yardımcı olacağını söyledi, yürüdü. 

11 “Destime su alaydım, kainatta zerre-zerre sayaydım; ne akılda dağılan, ne fikirde eksilen olurdu.” dedi, YUNUS’um yeniden söze geldi:

12 “Koştuk geldik, ay da yok; söz diledik, pay da yok. ‘Ay.’ dedik yanıldık, ‘HAY!’ demeyi denedik, ‘HAY!’ diye-diye bulduk. ‘Açacağım kapıyı, geçeceğim eşiği, alacağım kaşığı.’ dersen; yerden göğe katılırsın, eğilmeden atılırsın.”

13 Dinle yeşil yaprağı, kokla veren toprağı, sakla aldığın sırrı. Gelecek verecek, ALİ günde görecek. Aldık selam sizlerden, her an gördük gözlerden. NURU’na gözden girdik, gözde saklanmayanı verdik. Konuya açık girdik. Seçilen yol, biçilen hal oldu, her birinizde hatasız kaldı. Sağdan sola eğildikte, her zerrede dağılma görüldü, birbiri ile eğilme görüldü. Dilenen her varlık, anda geldi, buluşma anda oldu; her zerrenizin paklandığı söylendi. Gelenler elbet sevgililer idi. ‘YAHYA da geldi mi?’ denilir. Cümlesi geldi, cümleniz ile anda kaynaştı. Her zerrenizin paklanması işte o anda gerçekleşti.

14 "Olduğunuz gibi kalınız, dünyayı YAZAN’a bırakınız! O ne yazdığını bilir! O, her kulu için hayır olanı verir! Almayı dilersen, olduğun gibi kal, kendinden kendini sil, her zerreni kainata böl. Dilediğin, kement olmasın kenet olsun!” dedi ALİ sesteki titreşimin uyguladığı hali satır-satır okudu. “Kir ne giyside ne göğsüde olmasın, komşuya tozun dahi varmasın. O zaman, aldığın sesi cevaplayabilirsin. Niyazdır dillerde, namazdır hallerde,  güller gizlidir gönüllerde.” dedi, ALİ yürüdü.

MEVLÂNA’yım!

15 Yol verdim, akan suya ‘Sel’ dedim, gerçek aşık olana, ‘Gözde yaşı sil!’ dedim. Yumuşak hale geldik, YUNUS’u yolda gördük: “Saya-saya alacak, soya-soya bulacak.” dedi, her çiçeğe ip bağladı. “Neden yerini vermez? Neden dalında durmaz?” diye, köküne direk koydu. “Dallar eğik olmasın, eğri çiçekte dahi kalmasın.” dedi, YUNUS, ADINA niyaza gelenleri selamladı.

16 At ile dolaştım, sofraya ulaştım. ‘Kal.’ dediler, her dileyenle söyleştim. Elim elde olacak, güzel hali bulacak, yoğurt versen yiyecek.

(Resim verilir: HAZRETİ MEVLÂNA)

17 Alacağım vereceğim, cümlenizi niyazda göreceğim. Resim dilenene geldim, adım ile verdim. MEVLÂNA. Çerağ yaktık, ayakta baktık. Selam olsun, her gelenin selamı sizlerde kalsın. 

ALLAH’a ısmarladık.

LÂİLÂHE İLLALLAH MUHAMMEDÜR RESULULLAH