2 Ocak 1970
MEVLÂNA’yım ben!
1 YUVA’nın havasını, yolun yarısına getirdik durduk. Kulun gönlüne
vurduk, ‘Yolu gitmeye uygundur.’ dedik. Yürüdük, merdiven başına geldik. Kulun
ölçüsünü, midesinden değil gönlünden verdik
2 Ölçüler bir, gönülden ölçü alırız. ‘Gönlü
karanlık olana söyleyeyim.’ derim, ‘Yolunu öyle çevireyim.’ derim. Benimle ayrısı;
ben, yumuşak oldurur, yolunu buldurur derim. YUNUS’um, ‘Olmayana dayak (destek) gerek, dayakla
döndürmek gerek.’ der. O da kul için, ben de kul için, ALLAH’ımdan geleni
sevdiğimiz için. Niyetler hep bir, gönüller yol verir. Niyazımız hep bir
olmak, daha da ulularla sizleri konuşturmak. Yolun yolcuları, yolunuzun
niyazına gelenleri. Yerden çıkan söğüt, ağaç. Yerden çıkan
söğüt, benden çıkan ağıt, sudan gelen tat; bir yol yürütür, o yol ALLAH’a
götürür. Nidasını eden de dünyasını seven de nigârına uyan da, umduğunu
bulan da; aynı yolun yolcusu. Yolda olan hancısı, dünyanın hani kalan bekçisi? Hummalı
çalışanlar, yolunda sataşanlar; dünyanın beklediği, kulunun özlediği
olamaz, ALLAH’ını bilemez. Nigâr: ALLAH’tan güzelliği olan. NURU’ndan
değil, kalıp güzelliği.
3 ‘Mahzun olsun kul eğilsin, ALLAH’ını bilsin.’ demek
yanlıştır. ALLAH’ı bilmek, gönüle kalmıştır. ‘Geçelim dünyayı.’
diyelim. Mümin kul bilir, EMİR’e uyar. ALLAH’ımın vermediği,
hayırdır. Düşünmek bile yanlış. Olan iş dünya işi,
dünyadaki kişi yanılır. Olmasa iyi ama elden ne gelir? YUNUS’um der ki: “Mülkün sunduğu yok, ALLAH’ımın verdiği var; ALLAH’ımın
verdiğinde, hayır var.” Olunca ömründe gül mü açacak, olacaktan kul mu
kaçacak? Nidanın sesi gelir, sesin pek tatlı gelir. (Nida nedir?) ALLAH’ına yalvarışın. Duana PEYGAMBER’ini
de ekle, olacağı şüphesiz bekle. Ağacın yumuşaksa, gövdesi
fırtına da olsa, eğilir kırılmaz. Ağacın sertse, gövdesi eğilmez
düşer, kökünden kopar. ‘Yumuşak olun.’ derim, size söylerim. YUVA’nın
havasını, YUNUS’umun sesini. Yamalı fistan giydi, yumuşak yol kurdu;
yumuşak YUNUS’um, olgun YUNUS’um, ALLAH’ıyla dolgun YUNUS’um. Gülümün kokusu,
ya acep hangisi? Girdim gül bahçesine ‘Dereyim.’ dedim, ‘Yolunu bilene, bir gül
vereyim.’ dedim. Baktım YUNUS’a, baktım YAKUP’a. ‘MEVLÂ’m, kulu buraya
getireyim.’ dedim, güllerin güzelini ayıramadım. MEVLÂ’m gülün en güzelini
ayırmış, has bahçesinin has köşesine, MEVLÂ’mın mümin kullarının
gönül bahçesine. Manisi olan bilmez, gönülde olan gül kokusunu almaz.
4
Duvarı yok geçilsin, ayağına takılsın. Yolunun iki yakasında
hangisine bakılsın? Bakmaya doyulur mu? Kopmaya kıyılır mı? “SEYREYLE
KULUM, YOL EYLE KULUM.” der ALLAH’ım; “YOLUNU YOLUMA UYDUR, KÖKÜNÜ
GÜLÜM’E
UYDUR. SANA DA YER AÇAYIM, HAS BAHÇEME ALAYIM.” ‘Almaz ALLAH’ım.’ deme,
yanılırsın. ALLAH’ın BÜYÜKLÜĞÜ’nden şüphe etmiş olursun. ALLAH’ımın
mümin kulları için, yol münasip olanları içindir has bahçe. Dumansız
gönüller
yol münasip. Dumanlı gönül, kokusuz güle benzer; solsun at.
5 Gülün kokusu, kulun bakisidir. Aymadan deymeden
bilinmez, sormadan öğrenilmez, dilim benim size uymaz, ağzımızın yuvası yok ki.
Sözün gelişine uydurdunuz, öyle söylediniz, yanlış yok. Düzenin bozukluğu
suyun akışını değiştirmez. GARİB’ten alındığınca verilir,
verildiğince çözülür. Olumun gelişmesi, gelişip yürümesi gerek. Gün-gün
olur, yol yürünür. GARİB’in vericisi. Kapasiteye uydukça verir. GARİB’in
aldığı atom kuvveti. Alıcı-verici, oradan ve buradan yüklü. Yumuşak
yolun yolcusu, MEVLÂNA’nın dünyadaki köprüsünün başı.
6 Yazdım, size söyledim, orada yalnız verici var alıcı yok. Vermek zaten
her anki vazifemiz. Uygun istasyon değil. Geçici, durmaz geçer, sesini
verir. Tren düşünün, istasyondan geçer. Yumaktan değil, yoldan deriz.
İstasyon olur, tren durmadan geçer, yalnız düdüğünü çalar, trenin
düdüğü duyulur, o ses kulakta kalır. Tren yolunu istasyona bağlar, duracağı
yeri bilir. Durur, alır-verir, yoluna gider. YUNUS’um da trenin yolcularından,
ALLAH’ımın sevgili kullarından.
7 “YUNUS’um. ‘Yudum.’ dedim, ‘Yudum değil derya.’ dedim.” Deryaya daldı,
duasını sizlere verdi, “Uyanık kullara sözüm çok.” dedi, “Dumansız kullarda gözüm
çok.” dedi. Danışıp yürüdü, yumağını sarana dualar verdi. “Gönlü
yanık olmasın, kul, ‘YUNUS’um.’ demesin. Danışıp da gelene, günün hayrını
bilene; güzel günler görünsün.” MEVLÂNA geldi, gitsin, duasını edene, ‘Yolum bu
mu?’ diyene yardımcı olsun.
8 Anılınca duyar, MELEKLER söyler. Demeyin ‘Çağırsam gelmez mi,
yardımcı olmaz mı?’ Şüphen mi var? Elbet
9 NUR’dan yanar, doğar, su gibi
parlar. ‘Suyun rengi?’ deme. Güneşten alır, renklere boyanır.
10 Güzel görmek, olmaktır, ALLAH’ına
varmaktır. MELEKLER NUR misali değil, NUR’un kendidir. NURU’ndan alan kulu,
ne mutludur. NURU’ndan her kul alır; aldığını gözeten, ‘Benim, bende olsun,
kalan yolumu aydınlatsın.’ diyen tutar, demeyen harcar. NUR’lu doğar
kulları. NUR’unu harcayan kulları, ne ile aydınlatsın yolları? ALLAH’ımın verdiğine,
duyanını gördüğüne şüphemiz yok. ‘ALLAH’ım.’ diyeni duyar, NUR’una NURU’ndan
katar. ‘Yolum bozuk, dünya kazık.’ diyene, adağını yiyene; NUR’unu da
yedirir, dünyasını bildirir, olum yolu kapanır. ALLAH’ım oldur, öyle kullarına
bildir
ALLAH’a ısmarladık.
LÂİLÂHE İLLALLAH MUHAMMEDÜR
RESULULLAH
|