4 Kasım 1971
MEVLÂNA’yım ben!
1 Sahilden geçtik, gelenleri seçtik. ‘Selam olsun, cümlenize.’ dedik. Olandan
olmayanı ayırmak kolay gibi gelse de, kolayını bulmak zordur. ‘Nasıl?’ derseniz;
her kula ölçü vurmaya çalışan, iyi veya kötü diyen gibi. Gün gelir yanılır,
‘Anlamamışım.’ der. Yanılmayan, yalnız ALLAH’ımdır. Kuluna ‘İyi.’
demişsen, hatasına bakmaman gerekir. Hataya düşmeyen kul, bahçeye oturtulan
heykele benzer. Eğer karşındakine hata buluyorsan, o sana ders
olmalı, aynı hatayı bünyenden uzak tutmalısın. O zaman, onun hatası senin
sevabın olur. Onda hata görüp aynı hataya kendin düşersen, o kulun da
günahını yüklenmiş olursun. Amacınız O'na varmak, kuluna ölçü vurmak
değil.
2 Zahmeti kendin yüklen, gelene değil. HAZRETİ ADEM’den gelene
değil. HAZRETİ ADEM, kuluna eğilmedi, ‘Önümde eğil.’
demedi. YUYAN’ı bulmadı ki, yorumu yapmadı ki. Konuya giriş YÜCE’ye
eğiliştir. YÜCE’nin ADEM’e “EĞİL” dediği, KENDİ’nden
VERDİĞİ’nin delilidir. ADEM’i yarattı, “NURUMDAN” dedi, MELEKLERİ’ni
kuluna adadı. Kulun kula eğilmesi hatadır, çünkü her kulun yaratılması
ALLAH’ımdan atâdır. ADEM başka, MELEKLERİ başkadır. MELEKLERİ ahiretin
hizmetindedir. Kulunu, KENDİ NURU’ndan verir, dünyada bedenlendirir. MELEK
dünyaya vardı, şeytan oldu. Kul kulluğundan vermedi. Onun için
kulları, ALLAH’ımın sevgilileridir. İki rahmetten birini kul seçer. ALLAH’ımın
ADINA atılan her adım, HAK YOLU’dur. Yarattığı kulunu, sevdiği yolunu
NUR‘LANDIRIR. ‘MELEKLER?’ dendi, örneği ile verelim. Nasıl ki her
memleketin koruyucu askeri olur, MELEKLER de kainatın askeridir. Bedenin küçük
geldiği söylenir. Bedenden amaç, gönül yapısı, YAR’in kapısıdır. Buluşma anında
‘Ömürden versem.’ dersen, çok basit kalır. Çünkü o an öyle yücedir ki, ömür an
gibi gelir, kainata yayılır. Varışta; duacı olalım arada boşluk
kalmasın, buluşma anı uzamasın, bekleyiş yumuşak olsun. Varıştan
önce görülür, varışta görülecekten kaçınılır. ‘Neden?’ dersen, O’nun NURU’ndan
ayrılmak zordur. Görgüye varmaya nasibin olması, kulunun gönlünde Güneş
doğması gerekir. Güneş ile ay misali, Güneş’ten olan yıldızlar
misali. Kulunun gecesini yıldızlar- ay süsler. Gündüzde sormaya ne hacet? Gönlünde
Güneş var ise, ayından aldığını bilirsin, ‘Güneş’ten gelir.’
dersin. Yıldızları taklit eden, sokakta yanan lambaya benzer. Yıldızlar EVLİYALAR’dır.
Yumağın demeti, Güneş, PEYGAMBER EFENDİMİZ, alemlerin PEYGAMBER’i;
yeri değişmez. Aydan gelen, ALİ’ye uyandır; yıldızdan gelen, VELİ’ye
uyandır. ‘ALİ’ye gücendim, VELİ’ye uydum.’ dersen; yıldızın parlağını
göstersem, ben mi yanılırım, sen mi? Gönül en parlağını seçer, bize ne söz
düşer. Bana parlak gelen, sana gelmezse; ben mi hatalıyım, sen mi? Hayır, ne
sen ne ben. Her kulun yıldızı, kendine parlak gelir.
3 Mantık, dünya ile ahireti
ayırıncaya
kadar çalışır. Ahiret yoluna bağlayınca, mantık yerini gönüle
bırakır. AŞK mantık kabul etmez, deryaya dalan ölümden korkmaz.
Mantığını gül bahçesine girinceye kadar çalıştırırsın; ‘Nereden
gireyim, nasıl varayım?’ diye. Varınca, gülden başka görmezsin,
bülbülden başka dinlemezsin. Mantığı orada ne yapacaksın? Lazım olmayan
dünyaya verilmez, verileni bedene mal etmeyen dünyayı tanımaz. Dünyayı
tanımadan eren, ele
gelmeyen meyveye benzer. Dünyayı bilip de eren, dünyaya kendinden
verendir.
4
Nefis ile nefesi ayıralım; nefeste tevazu, nefiste bereket arayalım.
Güzellik, gönülden geçmeli; toprakta, çamuru değil gülü görmeli.
Yormadığın
merkep, yalnızca kendini besler. Namazı, ‘Borcum.’ diye kılarsın,
borcunu
ödemiş olursun. AŞK ile kılarsan, NURU’na varmış olursun. Yalın dilin
ne ise, gönül onu söylesin. Namaz emredildiğince, KUR’AN’da
yazıldığıncadır. Niyaz, yalın dilincedir; yudum-yudum alanın, gönülde
AŞK
duyanın, SAHİB’ini bilenin.
5 SAHİB’i, “SON ANDA AYMAYI
BİLEN DAHİ KABULÜMDÜR” demiş. Tövbe; bilerek işlediğin
hatanın, affını dilemektir. Hatayı işleyip de tövbe edenin aynı hataya
düşmesi, ALLAH’ımı kendinden uzak tutmasıdır. Tövbenin edilişinde:
‘ALLAH’ım, bilmediğim hatalarım için AFFI’na sığınırım, hataya
düşürme. Kumunu elemek bende olsa da, eleği vermek SEN’dedir.’ dersin.
Gönül ile edilen tövbenin, gönülde olandan uzak kalışından değil, ALLAH’ım
ile arasına kul almayışındandır. ALLAH’ımdan elek dilersin, kumunu
elersin. Sonra yine birbirine karıştırırsan, elediğinin faydası
nedir? Af dilemek aynı. Affın, tövbeye uyduğu bilinir. Af dilerken, hatanı
bildiğin için dilersen; aynı hataya düşmek, ALLAH’ımı uzak bilmektir.
Kum, kulun amelidir; elek, ayırması. İyi ile hatayı, mantık ayırır.
6 Akmadan alınmaz, yakmadan yanılmaz, AŞKI’ndan kaçılmaz, GÜLÜ’nden
geçilmez, yıldızlar seçilmez. Şahin uçar, yılan geçer, tavşan kaçar,
tazı koşar. Yemini bekleyen kuş, elde olandır; yükünü alan merkep,
yola düşendir. Yolun güzel, YAR’in güzel. YAR senin gönlünde değil
mi? Yol, YUYAN’ın yoludur. ‘YAR’e varayım YUYAN’la
gideyim.’ dersen, yola düşersin. ‘YUYANIMIZ, FAHRİ ALEM
EFENDİMİZ.’ dedik, o'na uyduk, ALLAH’ımın RESULÜ bildik. Yani, öylece
bulduk. Bulmaktan korkarsan, yola düş. Yumak hatasız olmaz. Korku, benliğinden
sıyrılamamaktır. ALLAH’ımdan dilersin, ‘Mürşide uydur.’ dersin, seni
bulur. Mürşidin nazı, CANAN’ın CAN’a olan yakınlığındandır. CANAN CAN’a
yakın ise, CANLAR’a dostluk edebilir. Gününden geceye bakmasın, sümbül görende
menekşeyi aramasın; yediği aşta bibere ‘Acı.’ demesin, kamayı
bıçak yerine kullanmasın; hummalı olan yerde durmasın, kendine dünya derdi mal
etmesin; geçici olandan kaçınmasın, ‘Geçmez.’ deyip yerinmesin. Geçmeyen olmaz.
Sabah geceyi, güneş öğleyi geçirir. ‘Yedek olsun, yerinde dursun.’
demesin. ALLAH’ım, gidenin yerini doldurur. O'ndan beklenenin, yeri boş
kalmaz. Sorulan, suyun aktığı yerde, YUNUS’un baktığı yerde
değil. TABDUK.
ALLAH’a ısmarladık.
LÂİLÂHE İLLALLAH MUHAMMEDÜR
RESULULLAH