1 Mart 1972
(‘Ya
MUHAMMED, biz sana kalemi verdik’, ‘Kalemin boynuna muska bağlayan…’
sözlerinin anlamı nedir?)
MEVLÂNA’yım ben!
1 Kalem neyi verir? Kainatta ne görülür? Kumun tanesinde gördüğün, yoluna
uygundur. Kalem olmasa, KUR’AN elde kalmazdı, güne kadar gelmezdi.
2 KUR’AN’ın göze verilişi. Dilde olanı kulak alır, kulak anda bilir.
Göze verilen, şekle vurulandır. Kalemi bulduran kim? Ele verip YAZDIRAN
kim? KUR’AN’ı güne kadar bildiren kim? Her yazan kalem, boynuna KUR’AN’dan
muska aldı demektir.
3 Yazan kalem, tutan el, söyleyen dil, dinleyen kulak; muskayı boynuna
takmış demektir. ‘Dinleyen olayım, AŞK ile dolayım.’ diyen de olur, okuya-okuya
bulan da olur. Bulduran nedir? Elbet, sohbetin en güzeli ALLAH’ımın ADI’na
olanıdır. Her türlü sohbetin sonu gelir. Bir tek AŞK sohbeti hudut tanımaz,
‘Burada kalalım.’ demez, dalga misali sahile vurmaz.
4 Kaybını düşünen, kazancın değerini bilmez. Neden? Kaybını düşünmekten,
kazanç yolunu düşünmeye yer kalmaz. Dediğim madde değil mana. Kaybından
af dilediğin an kurtulursun. Daima kazanmaya çalışmalısın. ‘Neyi kazanayım?’
dersen, kaybettiklerini elbet. Olumunu yıpratan, kazazedeye benzer.
5 OSMAN HAZRETLERİ der ki: “Defteri dürmeye değil, yazmaya
geliriz. Her defteri muska misali, kulun boynuna asarız.” Gümüş maden
denir de, bakır neden hor görülür? Değer ölçüsü ile değil, vergisi
ile değerlendirilse; bakır öne alınır. Elbet gümüş haslete, bakır
kuvvete denktir. Aslında gördüğü amel ile değerlendirmeli. Bakır aşına,
bakır taşına denk gelir. Gümüş sadece övüntü verir. Neyden gelen ses;
kulağın değil, gönlünün pasını siler.
6 Yemeyenden aş sorma, bilmeyenden baş sorma. Yumak yerde, kum
çölde ise; değerine denktir derim, yerdeki yumağı alırım. Göz mü
görsün? Gönül mü sevsin? Yol mu alsın? Yön mü bulsun? Unutulmasın hepsi, birbirine
bağlar. Gemiyi yelkende değil, silkende düşün, dalga gelip
vuranda düşün. Ne kaptanda söz kalır, ne yelkene ip verir, ne kul dünyayı
görür. O anda ALLAH’ını bilir. Asıl olan, gemiyi silkmeden ‘ALLAH’ım.’ demekte,
O’na sığınıp da yola çıkmakta. Elbet her başladığın O’nun ADINA
oldukta, selameti bulmuş olursun.
7“ Alkışı dileyen, gösteri yapandır. Müsterih olasın, YUNUS’um
bilesin, kayguyu silesin. ALLAH’ımın lütfu her an YUVA’nın üzerinde.
8 Seyrine daldığın, ‘Ne güzel.’ dediğin her güzeli, daha önce
görebiliyor muydun? Bunlar lütuf değil mi? Esmeri silkmeyen, sarışını
bulamaz; birini sevmeyen, yerini alamaz. Sevmeyi her olayda dene. Danışmayı
esirgeme. ‘Yol bilirim, doğruyu bulurum.’ deme. Danışma kime olur? Büyüğüm
dediğine. Yuvandayım bilmez misin? Olmuşa göz yummaz mısın? Gerçeği
ne sen ne GARİP bilemez, kul mantığı çözemez. YUVA’da dilediğiniz
her soru, size verilir, müşkülünüz hal edilir. Günün gelişi, kulun
uyuşundandır. Analığından yumuşak yol geldi, yuvada huzur gördü.
‘ALLAH’ım cümlenizden RAZI olsun.’ dendi. ‘Amin.’ diyelim, yavrulara duacı
olalım.”
9 HAYYAM der ki: “Meyi içenden sorarsan, demesini bilmez, çünkü meyi
bardakta seyretmez. Gözünü yumar, ‘İçeyim.’ der. Meyi sunandan sorarsan, anlatacağı
çoktur. Çok dediği, HAK’tır.”
10 YUVA’da hoşluk, cümlede yaşlık, yolunda geçlik kalamadı. YUVA
hoşluktan çıktı, dergaha döndü; gümüşten sıyrıldı, altın yol aldı. Semersiz
at otlakta gereklidir, kemersiz er sokakta. ALLAH’a ısmarladık diyelim, sözü
cümleye bağlayalım, müsterih olasınız.
11 OSMAN HAZRETLERİ der ki: “Gümüş dileyen, yumuşak yol
alsa da, gümüşü o yolda harcar.”
12 Gönlünüzce olacak, yolunuz açılacak. Dünya yolu. Hayır olmayan
verilmez, serden gelen beklenmez, çünkü O’na sığınan, her yoldan
korunandır. Sabır neden gereklidir? Bekleyip görmek için. Bekle gör.
13 NUR’umuz bir yavrum. Meyyal olandan sorarsan, alacağın cevap döndüğü yöndedir. Benden alacağın
cevap HAK’tandır.
14 ALLAH’a ısmarladık. Aldık götürdük, cümlesine sunduk. ALLAH’ım RAZI
olsun denildi, selamlar size de geldi. ALLAH’ım cümlenizden RAZI olsun.
ALLAH’a ısmarladık.
LÂİLÂHE İLLALLAH MUHAMMEDÜR
RESULULLAH