11 Mart 1972
MEVLÂNA’yım ben!
1 Suya giden, ‘Yumuşak olayım.’ diyendir, olgunluğu gönülde
arayandır. Dumanı gönülden at ki, olgunluğu bulasın.
2 Olmayacak binanın, temeli atılmaz. Bina temelsiz çıkılmaz. Kuşun yapısında
dahi, kapısı mevcuttur.
3 Gölden aldığın kumu, denizden almazsın; denizden aldığın
kumu, nehire salmazsın. Gezdiğin yolda,
taş var ise kötüleme. ‘Kaderim kötü.’ diye söz etme, kaderin kötüsü olmaz;
kul VEREN’i bilse, hüznü gönle akıtmaz.
4 Mayayı yoğurandan, suyun ölçüsünü sorarsan; hamurun ölçüsünü
almış olur. Mümin olana yolunu sorarsan, bilse bilmese, sana yardımcı olur.
5 Yosunu denizden alma, sana gelmez; denize verdiğini, sahile
vermez. Her olay yerli yerince. Yosunu toprağa eksen olmaz, ağacı
denize eksen tutmaz. Yerini değiştireyim, olayı bölüştüreyim
dersen; zorluğu kendin çıkarmış olur, yoluna taş koyarsın. Niyetine
uymayınca da, ‘Kötü talihim.’ dersin. Elbet denize ağaç dikmeye kalkarsan,
ağaçsız kalırsın. Sözüm açık. Yerini bilmediğin olayı, çevirmeye
kalkma.
6 Yudum-yudum içerek, AŞK ile dönerek, semada oldum. Olayların hepsini,
kendi bünyemde gördüm. Dönüşü her kul dener amma, her dönen MEVLEVİ
değildir. MEVLEVİ dönüşü; dünyada nadir görülen hortuma benzer. Döndüğü yerde, her
şeyi siler. Gidiş, tek bir noktadır; varış, sadece O’nadır. ‘Döndüm.’
deyip kendini O’na varmış gören nice kullar; ya sel ile, ya yel ile, kaybolur
gider.
7 Ağaçta güç ararsan, meyve bekleme. Kuşta göç görürsen, kafese
koyma. Yaprakta yeşilin her rengini gördüm. Güzelini aradım, ayıramadım. Hasır
ile örtülen, kusurdan uzak kalır. Aşı olmamış ağaç, yoz meyve
verir. Bağımız budandı, yoz olan aşılandı. Alacağımız, beklediğimizdir;
uyacağımız, nasibimizdir.
8 Göçümü vereyim, günümü anlatayım. Yatağı beden için, otağı
gönlüme diye andım; andığım gibi buldum. Gönül gözüme uydum, dünya gözümü yumdum; ALLAH ADI’nı andım, anda
yıldızları gördüm. Uzakta gördüm, yakında buldum. Yaklaştıkça büyüdü, NUR
ile yürüdü, etrafımı cümle ULULAR bürüdü. Anda kendimi, elden-ele, öteye, daha öteye gittiğimi; RUH’umun,
hafifledikçe hafiflediğini hissettim. Sevincim o kadar büyük oldu ki, hasretim
anda silindi. Silindiği an vardığımı bildim. Elimden tutup anda
geçirenlere, münkir-nekir meleklerini sordum. ‘Sorgum sualim, dünyadaki zavallı
halim.’ dedim. ‘Sorgudan azadesin.’ dendi. ‘Gönülden yaktığın, sualsiz
baktığın dünyanın sorusu olur mu?’ YM. Yürüdüm, anda GÜL’ümü gördüm. “Gelenden
hoşnuduz, getirdikleri ile.” dedi, NUR ile kucakladı. HAK ile BİR
olduk, HAKK’ı dileyene günde sunduk.
9 Dünyaya göz attım, ağlayanlara baktım. ‘ALLAH’ım.’ dedim; adıma
ağlarlar, beni neylerler? Adım onlarda kaldı, AŞK’ım benimle geldi. Yoğrulmak
olaydı, yeniden yoğrulaydı; ‘Cümle kulların ile beraber yoğur beni.’
derdim, günahına-sevabına ortak olurdum; ‘Sende-bende değil, O’nda selameti
bulalım.’ derdim, hep bir olup tövbeye dururdum. Dileğim bu oldu; ‘Dünyaya
varayım, yardımcı olayım; arayan kullara, ışık tutayım.’ dedim, ALLAH’ımdan
diledim. “İZNİMİZ SENİNLE.” dendi, dünyadan vazife verildi.
“SEÇTİĞİN KULU BİZ ONAYLARIZ, VAZİFEYİ ONA
VERİRİZ.” denildi. Vergiyi değil, vazifeyi. Vergi benden, vazife
sadece bir kuldan; o da ALLAH’ımın ONAYI’ndan.
10 Seçilen kulun, önce imtihanı oldu. Gönlü her yönden arandı, yoluna
türlü taş kondu. Aldığı vazife, imtihanı neticesidir. Elbet büyük mutluluk.
11 Dikkatinizi veriniz, GARİB’in sorgusuzluğunu görünüz. Hiç sorgusu olmadı, ‘Neden ALLAH’ım.’ demedi. VEREN’i
bildi, ‘Cezam ise EYVALLAH, lütuf ise şükürler
olsun.’ dedi, her yönden imtihanını verdi. Onun hoşnutluğu, bizi de
hoşnut eder. Bizim hoşnutluğumuz, ALLAH’ımı da hoşnut eder.
‘ALLAH’ım, hoşnut edenleri de HOŞNUT ETSİN.’ derim, cümlenize
duacı olurum. Göçünde. GARİB’in göçünde, biz de onunla beraber oluruz.
12 (Kimi EVLİYALAR’ın
yollarının döndüğü, yani evliyalıklarının kaybolduğu söylenir. Ne dersiniz?)
EVLİYA’nın dönüşü olmaz, dönecek olan EVLİYA olmaz. ALLAH’ım lütfunu
ihsan edeceği kulda ŞAŞMAZ. Payeyi kuldan alanlar, kulun
yücelttikleri. ALLAH’ım cümlenizden RAZI olsun.
13 (m için soruldu) Neden bulmasın? Onları daha önce çağırdım, gelsinler dedim. Gelmezlerse
biz gideriz.
14 Göçte ilk buluştuğum kimdi bilir misiniz? (ŞEMS HAZRETLERİ mi?)
Evet. Başucumda idi. Gölgeler silindi, NUR ile aydınlandı. Gölgeler dedim
bildiniz mi? (Madde alemi?)
Elbet. Gölgeden kurtuldum, bedenden sıyrıldım; aynen koza gibi, kelebekte olana
uydum, uçtum. Uçuş tek başına olmadı. Her yıldız gibi gördüğüm, yanına
vardığımda NUR olduğunu
bildiğim zatların arasından geçtim. Yerimi seçtim, ben de onların arasına
karıştım. Amin.
15 Gönülde pas olmasın, kulakta acı söz kalmasın, dile ham söz takılmasın.
En önemlisi kul gönlü kırılmasın. ‘Hatalıyım.’ dediğin an, sevabına sevap eklersin. Hatalı gördüğün
an, sevabını silmiş olursun. Hele hata sende olduğunu bildiğin
halde, başkasına yüklediğin an; ‘ALLAH’ım seni AFFETSİN.’ derim.
16 Suyun aktığı yerde hata aranmaz, kula üzüntü verilmez; bilmeden
işlediğin hataya, af dilemek seni küçük düşürmez.
17 Hediyenin yeri büyüktür; bir yeşil yaprak olsun, yeter ki ‘Hatırladım,
andım, adına aldım.’ densin. Sevinen ile ALLAH’ım, seni de sevindirsin. ALLAH’ım ADI’na
sevindirdiğinde, ALLAH’ım seni sevindirir. (y ile a’nın saunada MEVLÂNA’yı anmalarına) Gönülden
anıldı, söz ile karıldı; sevgiler görüldü, selamlar verildi.
18 Gönüllerde soru vardır; sizler güneşi görür müsünüz? Bizler o
kadar büyük NUR içindeyiz ki, sizin güneşi görüşünüz bize gece
yaktığınız kandil gibi görünür. Güneşte sadece kulu aydınlatan ateş mevcuttur. Bizlerdeki ateş, güneşten
çok büyüktür. Amin. Ateş bizi değil, biz ateşi
yakalım. Ve bilelim ki, ateş ateşi yakmaz. YM dedik, sözümüzü bağladık. Bağladık,
çünkü günde ağır verdik.
ALLAH’a ısmarladık.
LÂİLÂHE İLLALLAH MUHAMMEDÜR
RESULULLAH