21 Mart 1972 MEVLÂNA’yım ben! 1 Huzuru gönüle koydukta, AŞK ile O’nu aradıkta ne bulursun? Bulduğundan ne şüphe edersin? 2 Evrende dönenin sebebi sorulsa, merkezde aradığını her kul bulsa; yarım dünya olurdu. Evrende dönüş, noktaya varıştır. Noktayı silemezsin, ‘Olmasa.’ diyemezsin. Dönüşü gaye edinen değil, uymaya mecbur olan vardır. Dönene uyar da dönersen, perdeyi açmış olursun. Dönenden habersiz kalırsan, yaşamayı yanlış yerde bulmuş olursun. 3 Dönene uymak nedir? Kainatta her şey döner elbet. Pencereden vuran güneşte toz taneciklerine bakınız, hepsi döner durur. Dönüşteki hikmet, noktayı buluştur. Dedim ya nokta, gelişin açıldığı kapı. Tabii ki dönüş de aynı kapıdandır. Yalnız niyazımız, kapıdan geldiğimiz gibi dönelim. 4 Sabah yuvandan çıkarsın, akşam dönersin. Dönüşe uyuş
değil midir? Dönmezsen ayrılık olur. Kainatın dönüşü de öyledir. NUR
olan YARATAN’ımın etrafında dönüş, RUH’un birleşimidir. 5 (RUHLAR üç bölüm müdür?) Onu verdik ya. NUR’unu harcayan, harcamayan, iki alem arasında kalan. Yaratılış, hepsi NUR’dur. Tefsirde hataya düşülmüş. Yumuşak yolda olandan, dünyanın sonu denilenden maksat; doğum ile ölümün son bulduğu gün. Dünya fena bulmaz. Dünyanın yaratılışı kul içindir. Kulun silindiği gün, dünyanın boşluğudur. Boşluk, hiçliktir. Hiçliği fena diye tefsir etmişler. YARATAN’a. Yarattığı gündeki doğuştan gölgede kaldık, güneşi aradık; güneşi buldukta yandık, gölgede olan her kula sen de gel yan dedik. Dünya gölge, ne mutlu gölgede güneşi bulana. Pusuda olana, saklandığın yer benden değil. Amma ‘YÜCE’nin GÖRGÜSÜ’ne açıktır.’ dedim. Unutma ki benim de, sığındığım yer YÜCE’dir. 6 Nefsin. Zaten şeytan ruhuna, asla tesir edemez. Anlatalım; RUH sadece ALLAH’ımın NURU’dur. Onda hiçbir katık yoktur. Nefis, beden yapısındadır, mantığına bağlıdır. Mantığını RUH’unun ölçüsüne uydur ki, nefsini çiğnemiş olasın. Elbet ayrı. 7 Mürşit, karanlık yola ışık tutar. Bilmediğini sordun, ‘DEDE’m yoldan?’ dedin, dediğimiz günden aldın. Verilen nedir? Yol. Mürşit nedir? Yol veren. Ne var ki yol veren; yolunu önce kendi bilmeli, daha sonra yolcuyu bulmalı. Nasıl ki, aramızda yolsuz var mı? ALLAH’ım, yolu olanı nerde olsa bulur, mürşitten nasibini verir. Fani de olur, baki de; kendini bildirir. ‘Mürşitsiz yol bulunmaz mı?’ dendi. Daha önce ölçü verildi. Açalım. Eğer yol gösteren gerekmese idi, EVLİYALAR gönderilmezdi. EVLİYALAR niye gönderildi? Ayrıca kitap mı yazdılar? Yol mu çizdiler? Sadece RESULÜ’nün Yolu’nu gösterdiler. Kuluna o yolda örnek oldular. Olay budur. EVLİYALAR, yolundan alıp verenler, kendilerini bildirenler; ancak mürşit olabilir. Daha önce de dedim, ‘Ben mürşidim.’ demek, mürşitliğin icabı değildir. Mürşit, kendini bildirmekle mükelleftir. Söz ile değil ÖZ ile. ‘Mürşitsiz yol alınır mı?’ denir. Alabilen müstesna kulları vardır. Yoktur diyen olmadı. YUVA’mızda dilemediniz mi? ‘ALLAH’ım yolum.’ demediniz mi? Cümlenizin niyazı, günü getirdi. Mürşitten aydınlandıktan sonra, aymayı bilmediniz mi? Yanlışlık doğruyu buldukta silinir. Suyunu bulan içer. Mürşit, sunandır. Sen kaynağını buldu isen, avucunu doldur içebildiğince. Her gönül kendi çapında mürşittir, ne var ki yetersiz kalır. Onu besleyecek kaynak gereklidir. RABİA HATUN gönül ile erdi. Daha önce dedim. Müstesna kulların erdiği görülür de, görülmez de. 8 Nazarın ettiğini, yıldırım etmez. Nazar niyetin elektrik kuvvetidir. 9 ALLAH’ımdan gelenleyim, batağa girsem bile; ALLAH’ımdan olanlayım,
yolundan çıksa bile. ‘Yudum-yudum vereyim, gönlüne söz geçireyim.’ derim. Unuttuğumuzu
değil, her an aklımızda olanı bilelim. Subaşında olandan sor; niye
geldin? Su almaya der. Suyu aldığında zanneder ki, vazife biter. Halbuki vazife
ondan sonra başlar. Suyu aldım, zahmete katlandım, yük ettim, taşıdım
der. Dileyenden esirgerse, yükü ağırlaşır. Sunduğu zaman, yükü
de hafifler. Yalnız yükünün hafifliği, testinin boşaldığından
değil; nefsinin ezildiğindendir. ‘Ben.’ diyen şirk koşandır.
Ne sen, ne ben; sadece O. 10 Yük ile taşı, gönül ile ver; senden olanı ‘Cümlenindir.’ de, kainata ser. HAK ADI’na verilir. Senin gücün, kulun eksiğini örtmeye yetmez. Yetmeyeni niyetin ile ört, duacı ol. 11 Yumuşak yol dileyen, dileyenle bir olur. Sevdiğin yerde değil, duyduğun yerde ara. ‘Neyi?’ dersen benliğini. Sevmek kulun beden yapısına göre değişir. Kimi çiçeği, kimi böceği sever. Sevdiğinde ayrıntı olmamalı. ‘ALLAH’ım yarattı kulunun yoluna serdi.’ dersen, ayrıntısız seversin. Sevdiğim bende kaldı, göçte YÜCE’ye vardı. Deryada arayan gemi misali, AŞK’ıma geldi benle bir oldu. Bende ALLAH’ımın tecellisini gördü. ALLAH’ım! AŞK’ımı gemi yaptım, her dileyen kulunu çağırdım; ‘Gel gidelim, AŞKI’na yelken açalım. AŞK gemisi benden, yelkenleri sizden olsun; derya ile rüzgarı O’ndan.’ 12 ‘EYVALLAH.’ diyelim, cümlenizi selamlayalım. 13 Sen de gemini deryaya indir. ALLAH’ın DERYASI’nda gemi batmaz. Dileğin, dediğin gibi yatmaz, sebepsiz yaprak düşmez, meyve beklemeyen etek açıp beklemez. Ağaçta meyve var ise, beklemek vazifemdir. Var dedik ya. ‘Meyveyi kopar elime ver.’ dersin. Asıl olan bekleyip, eline almandır. 14 Yumuşak yol alacağım. ALLAH’a ısmarladık. LÂİLÂHE İLLALLAH MUHAMMEDÜR RESULULLAH
|