23 Nisan 1972 

MEVLÂNA’yım ben!

1 Hummalı olmayalım, sözün yumağın yoluna olduğunu bilelim. Yumağın sonu verilmez, yuyandan son denilmez. Bunca verilenden sonra, gaflette kalınmaz. Kuyuya su dolmaz, doldurmaya çalışana hizmet edilmez. Günde konuşulan, sözü edilen yolun yolcusu; ‘Yaratıcıyım.’ deyip çukur kazana, çukura kuyudur diye su doldurmaya benzer. Çukur açıp dışarıdan taşıma su doldurmaya çalışırsan, ne olur? Toprak ile karışır. Önce çamur olur, sonra kaybolur. Çünkü toprak verici olduğu gibi, hataları da örtücüdür. Sinesine çeker, üstünü örter. Günde konuşulan konu için. Onun mevzuunda örtecek ne var ki? Hatada varit olana değil, hataya duçar olana acırım. Hata vardır veya yoktur. Var ise ona duçar olana acırım. Çünkü hata gelip senin kucağına oturmaz. Ancak sen ona sahip çıkarsın.

2 Günde GARİB’e verilen sözü açayım. Noktayız. Daireyi çizemeyiz. Daireyi çizmek nedir? Birçok noktaları cezbedebilmek, ve o noktaların daireyi çizebilme cezbesine sahip olmaları lazım. Bir sinek ile bir kuşu yan yana koyarsan, düzenli durmaz. Gönül yankıları uymayan kullar da, daireye nokta olamazlar. Ancak o daireye nokta olabilecek kullar, çembere girebilir. Daire dedim. Sanmayın kendimi daire kadar büyük gördüm. Ben de aynı dairenin ortasında bir noktayım. Ne var ki, AŞK’ımın cezp ettiği noktalarla bir daire olabiliyoruz ve daire içinde olabilenin ancak görebileceğidir. HAK ADI’na mümin olan, yahut kul gözüne mümin gelen.

3 Sözü GARİB’e ağızdan verdik, daha önce söyledik. ‘Nerden bilir, nasıl bulur?’ denmesin. ‘ABDAL.’ dense yeridir; çünkü GARİB kuludur, HAS BAHÇE’nin gülüdür, kumun elendiğidir, sahile döküldüğüdür, ‘Taç olsam.’ diyenlere, sinesini açtığıdır.

4 Demen ‘Yolun neresi?’, geldik dünya burası, altın olsa parası, yanar gönül çırası. Dileyende gelende, ocak başı diyende, her elini verende. Kalır beden yapısı, açık cümleye kapısı. AŞKI’na düşmüş, ‘ALLAH’ım.’ demiş gelmiş. Mana açışı, kuluna verdiğine söz. Kulundan söz gelmesin. ‘ALLAH’ım.’ diyen kulun; ne yoldan, ne kuldan, ne şeytandan zarar aldığı görülmez.

5 O’nun ADINA geldik, ‘YA ALLAH.’ dedik, ‘EŞHEDÜENLA İLAHE İLLALLAH HAK MUHAMMED RESULULLAH.’ dedik, Adı’nı gönülden andık. Çünkü o’nun NURU’ndan olduğumuzu, binlerce defa dedik. 

6 ‘Hatalar neden olur?’ denir. Kulunun hayrına olduğu bilinse, kum misali ufalanır. Daha önce verdim, serti sertte dene. Dikkatinize her zaman verilir, çok yuvada görülür. Eşin biri sert ise, öbürü yumuşaktır. Bu hal, HAK YOLU’ndan uzaktır. Çünkü ancak taş-taşa çarparsa kırılır. Taş kuma düştüğü müddetçe, kumluğunu muhafaza eder. Günde yuvada olan sertlik budur. Dilenen, ‘Yumuşat ALLAH’ım.’ diyen; olaya boyun eğmesini bilmeli, ‘SEN’den ALLAH’ım.’ demeli. Kum olduğunda; ne şikayete hacet, ne de sabra yer kalır. Çünkü kum olan, kendini deryada bulur. Olay budur. Sözümün başında verdim ya, yuvadaki sertlik. ‘Yumuşayım, kum olayım.’ demedin mi, ALLAH’ımdan dilemedin mi?

7 Ne sen, ne GARİB; hataya düşmekten kaygunuz olmasın. Olayda HAKK’ın ELİ görülsün. Söze söz katılmasına, ‘Güvendiğin, DEDE’n.’ denilmesine derim. Altın olan gönül bozulmaz, ALLAH’ımı bilen yanılmaz. Dediğim budur. Adıma şımaran olmaz. Olan HAKK’ın TECELLİSİ’dir, taşın ufalanmasıdır. Her türlü tecrübede; gönül ölçün alındı, imtihanın görüldü, geçer notun verildi. ‘Sahile insin, ne var ki eleninceye kadar ufalansın.’ dendi. Madde ile imtihanın geçti, yolun manayı seçti. Ne var ki mana imtihanları, maddenin zorlusudur, amma tatlısıdır. Şaşırtmaca olmaz, manaya geçene şeytan karışmaz. Çünkü şeytan dünyaya karışabilir. Manaya uzak kalır. Onun için yuvanızda, kaygunuz olmasın. 

ALLAH’a ısmarladık

LÂİLÂHE İLLALLAH MUHAMMEDÜR RESULULLAH

varit: olabileceği akla gelen.
duçar: uğramış, yakalanmış, tutulmuş, çatmış.