20 Eylül 1972
MEVLÂNA’yım ben!
1 Hoş gördüm, luyununda hazmına nazar
ettim. Huyun ötesinde olan, kafesten sıyrılandır. Laakal olunmadan, kaydından
silinmeden; dünyayı bırakamazsın.
2 Zühdünde selametin aslını görürsün, keramette lütfunu yolcudan bilirsin.
Ne yolcudan, ne hancıdandır. Kasrın ötesi fidandır, fidanın ötesi yad edendir. Ne
kasırdan ne yaddan; cümlemizi dünyadan sıyırandan, nasip aldırandan.
3 YUNUS’um der ki: “Taşta gördüğümü kumda sildim, taşın
değerini su ile gömdüm. Gömdüm ki fidan olsun, benden sonra gelenlere meyve
versin. ‘Taş gömülüdür.’ diyene de ki; YÜCE, gömdü ise elbet gömülür.
4 Yemeni giymedin mi, heybeni almadın mı, yola niyet kurmadın mı? ‘Suyun
aktığı yeri vereyim.’ dersin, sahile inmeden suya gönül koyarsın. Suyun aktığı
yer, gönülden yaktığı yerdir. Semada aradığını, toprakta neden
görmezsin; olmamış meyveden, neden dönmezsin?
5 Sualde hata buldum, olayda değil. Kumun olduğu yer, taşa
örtü gelmiş. Sahilini deryanın suyu arındırmış. Adında değil
hata, yadındadır. ALLAH’ım; seni de, beni de, cümleyi de, KENDİ NURU’ndan HALKETTİ.
Ne ben senden büyüğüm, ne sen öbüründen. Kulun kuldan üstünlüğü, sadece
sene farkıdır. Onun için; ne ULULAR’ı ayırın, ne kulları kayırın. Cümlesini sevin,
sevenden olun; cümlesini görün, görenden olun. ‘Göreyim.’ dersen, silmeyi
öğren. ‘Ateş olayım.’ dersen, sönmeyi öğren. ‘Sönen ateş
olur mu?’ dersen, bilginde hata var derim. Sorum sizlere olsun. Sönün öyle
yanasınız. Sohbette verdim.
6 (Soru
tartışılır) Kulu eğer O’nu dilerse; önce dünyayı, kullarını, “OL!”
dediklerini ölesiye sever. Ağacın, odun iken yanış halidir. Aynen yanmaya
devam ederse, kül olur kalır. Sönmesini bilirse, kömür olur. Onu dedim. Önce sönmesini
bil, ondan öte kıvılcım ara, tekrar yan; kor olursun.
7 Sergide elbet bulamazsın. Sen ALLAH’ımdan dile, O sana gönderir. Manayı
dileyene, maddeyi dilediğine verir. Mana dilenirse, her kapı açılır. Madde
verilirse, her kapı açıktır. Sohbet açılırsa, her perde görülür. Ne var ki,
görmeyi bilen görür. ‘Perdeyi açan kim?’ dendi. Perdeler, YÜCE’nin EMRİ’ndedir,
MELEKLER’in elindedir. Söndüğün halin, sükut halindir. Ondan ötesi, yakut
halidir. Yakut, kırmızının dünya temsilcisidir. Katıksız kırmızı ondadır. Halede
görülen nedir? Rengin dönüşümü.
8 Kuyu, açanın; nehir, geçenin malıdır. Dumanda görülen, kayıtsızlık ise;
gidişte mana arandı mı? Remizde örnek aranmaz, çünkü örneksizliktir remiz.
Temsilci olmak, ALLAH’ımın LÜTFU’na ermektir. MUHAMMED ALEYHİSSELAM
HAZRETLERİ, ÖZ olarak yaratıldı, temsilci değil.
9 Yeşilin rengi, zümrütte kayıtlandı. Renklerde keramet arandıkta, zevklerde şahadet vardır. Gelen rengin; mavide
başladığı biline, morda düğümlendiği görüle.
10 Kayıtta sorulan, ‘Yazıldı mı?’ denilen, benden değildir. Çünkü ben
tarikat ehli olmadım. Sadece sohbet ehli idim. Sohbet ehli olanlar, HAK AŞKI’na düşenlerdir. Yanlışlık,
yol bilmezse sormayanındır. Kulun hatası, hatasızlık istemesindedir. Çünkü hatasızlık,
YÜCE’ye mahsustur. ‘Yol ehli.’ dersiniz; yaşantısına göz atar, ‘Örnek
alayım.’ dersiniz. Hata buradadır. Elbet, ÖZ’dedir.
11 Zahire değil, esasa bakalım. Görmek değil, duymak gereklidir.
Elbet kulaktan duymak değil. Sohbet seni senden ayırdı ise, kül haline
getirdi ise; meşrebini bulmuşsun derim.
12 İbadeti, senin değildir. İbadet; senin bildiğindir,
kitabında okuduğundur. KUR’AN ibadeti verir. Ondan başka ibadet
şekli yoktur. Ne var ki dediğim gibi; meşrebine uyan sohbetten,
kaçma elbet. Tarikatın özü, sohbetin sözüdür. Namaz-oruç kulun ALLAH’ına
borcudur. Yalnız da olsan, cümleyi toplasan; ne eksilir ne artar. ALLAH’ımın AFFI’ndan
büyük müdür borcun? AFFI’na sığındığın an, borcunun silindiği
andır.
13 Olmuşa yol açılmaz, çünkü geri dönülmez. Kayıt yapıldı ise
silinmez, kulun gönlü bölünmez. Hangi kulda ne gönül var bilinmez. Temiz cam kirli diye silinmez. Bırak biraz
kirli kalsın, cam yok diye kırılmasın. Kırılsa hata camda mıdır, kıranda mı? Kayıp
camda mı, kıranda mı? Hata ne kıranda, ne kırılanda. Kırılan yok, bölünendir. Kıranın neden hatası yok? ‘Kırayım.’ demedi ki,
kırmayı dilemedi ki, ‘Kırayım.’ diye niyet kurmadı ki; hatalı
olsun. Ancak kırdıktan sonra hatasını bildi, ‘Bir daha kırmayım.’ diye gönül
koydu.
14 Unutmayın, sohbetimde muğlak kalan hiçbir konu yoktur. Ancak sohbetten
uzak kaldıkta, bir evvelki sohbeti tekrarladıkta; örtülü zannına düşülür.
15 (Yeni yapılan
kazılar hakkında sorulur) Yer altına inildi, yazılı taştan soruldu.
Kazan mı merak edildi, çizen mi? ADEM’den söz edildikte, aldığınız
hisseden öteye gitse; ALLAH’ım zamanı geri çevirirdi. Unutulmasın; hep
gidiştir, dönüş yok. Elbet yazılan yazıda, günün masalı yazılmış ise; senin
dönüşünü gerektirmez. Madde değerinde çözüm var ise, ‘İki salkım
üzümde bal ara.’ der, yazıda onu
verir. Bir masalın iki kelimesini biliyor isen, anlatmaya kalkmazsın. Damaya benzerse,
sinden gelmiştir, eratın akatını vermiştir.
16 Aymakta gördüğümü, silmekte buldum. Akat eratın künyesi demektir.
Kurasını alan mı var? ‘Ben gideyim.’ diyen mi var? ‘Gel.’ denende; yatağan,
kılıç ne geldi ise ele, sardı bele, giydiği hulle.
17 Gittik o güne, geldik bugüne. EYVALLAH diyelim, cümleden şüpheyi
silelim. Kaydu beladan sıyrılalım. Kaydu bela dendiğinde, şerden
şüphe edilir. Aslında bela, ALLAH’ımın lütfudur. Sen bela bul ki, salaha
eresin. Ermeden bilinmez, görmeden silinmez. Ermekten maksat; vermektir, türlü yanıklardan
sıyrılmaktır.
18 Yemeni giydik, yolumuz aldık, elinden tuttuk. Görsen de görmesen de; yolun
alınır. Yol; dileyenin, ‘ALLAH’ım.’ diyenindir. Yolumuz açtık, gönüllerle
kucaklaştık. Sende seni sildik, O’nu bulduk. Yanılmayalım; cümlede aynı NUR’u
müşahede ettik. Müstesna olayda çözüm, keramette görülmez. Irak olan,
kurak ile çözülmez. Dizden büken, susuz kalmaz. Dergahta nöbet alan uyumaz. Yıldızlarda
ayı, ayda güneşi görür; güneşte nöbeti, cümleye bırakır. ‘EYVALLAH.’ diyelim.
‘Kayıp, kırılan camda değildir.’ dedim, size öyle cevap verdim.
19 (Bir Bektaşi
babası arkeolog ve tarihçi imiş. Celsede ‘Şeytan ve Muaviye, müminin
dayısıdır.’ sözünün açıklanması istenilir)
20 Gönlünü yokla. Mümin olanın dayısı, yolunun hocasıdır. Yolunun hocası,
yuvanın bacasıdır. Baca olmazsa, ateşi yakamazsın. Baca olmazsa, dumana
yol veremezsin. Vazifeden şüphe ettiğin an, gelişe isyan
etmiş olursun. Vazifesi olmayanın yaratılması düşünülemez. Şeytan
senin dostun mu, düşmanın mı? Şeytan isyanın örneğidir. Eğer
şeytan olmasa, sen senliğinde kalırsın, benliğini bulamazsın. ‘Ben.’ deyip, kendini silemezsin. Öyle ise,
şeytan dosttur. Şeytan dahi seni kazandırır. Beni kazandırana, neden
düşman olayım? Onu bilgimden sileyim?
21 Neden sohbeti hata görülür? Sohbet, sohbet bilmeyenden öğrenilir.
Şeytan, YÜCE’nin yarattığı değil mi? Kulu; YÜCE’nin DİLİ’nden,
O’nun SÖZÜ’nden ettiği anda, şeytana söz vermez. ALLAH’ımın dilinden
konuşan kul, şeytana söz verdiğinde YÜCE’nin DİLİ’nden
çıkmış olur. Mümin olan şeytandan korkmaz. Onun ÖZ’ü de O’dur. Şeytandan
korkulması gerektiği gösterilir. Ona değil, cümleye örnek verilir. Müminlerin
dayısı, bu örneğin temsilcisidir.
22 Sözümüz allansın, bebek misali belensin, ‘EYVALLAH.’ denilsin.
ALLAH’a ısmarladık.
LÂİLÂHE İLLALLAH MUHAMMEDÜR
RESULULLAH.
züht: Dünyaya rağbet etmemek. Nefsâni zevk ve arzudan kendini çekerek
ibâdete vermek.
yatağan: Namlusu kavisli, iki yanı da kesici, bir tür uzun savaş bıçağı
hülle: cennette giyilecek
elbise