28 Ekim 1972
MEVLÂNA’yım ben!
1 YÜCE’nin ADINA geldim, manada sofrayı kurdum. Aşımız çorba olsun,
yemeden kalkmayalım. Suyumuzu içelim, içmeden kalkmayalım. Elimizde kitap olsa,
dilimizde niyaz; dinleyen olmasın az. Kundağı belediysek, temiz olanı bağladığımızdandır.
Gözden gülen, gönülden bilendir. Güzeli bulan, çirkini silendir. Selvinin
boyundan, söğüdün soyundan şüpheniz mi var? Soydan maksat; köktendir,
kökten aldığındandır. Boydan maksat; manadır, manayı bildiğidir. Boy
veren; kendini bildirendir, boy ile gösterendir. Soydan gelen, kuşaktan
sonra dahi anılandır.
2 ‘Selvi misali YUNUS’um.’ dediğimde, ‘Kökten almadığı halde kendini
gösterendir.’ dedim. YUNUS’um kendini, kendi yetiştirdi. ‘Kendini
TABDUK’ta buldu.’ derseniz, kendini buldukta TABDUK’a gitti. Ne var ki, kendi
de bilmedi. Selvi misali; kainat onu gördükte, kendini buldu. Yani önce kainat
onu bildi, sonra kendini buldu.
3 Soylunun; soyuna mı, dalına mı sevgi beslersin? YARATAN, soyu da dalı
da yarattı. Ne var ki, soy silindi, dalı kökünde kaldı. Cumayı dileyen, niyazını
dileğince yapmalı. Unutulmasın, niyaz teraziye konmaz, ‘Ne ölçüde yapalım?’
denmez. Gönlünü besledikçe, niyaza el açarsın.
4 Cengin getirdiği, övüntü olmamalı; dumanın verdiği, kulu
boğmamalı. El değmedik fistanda, sökük aranmaz. Yırtılan fistan, yeni yerine konmaz. Dünyanın dengesi, kulun
niyazı ile bozulmaz. Görmediğin yıldızda, neyin gizli
olduğu bilinmez. ‘Yıldızı gördüm, adını sordum, sırrını aldım.’ dersen; taklide
düşmüş olursun. EVLİYA’nın sırrını soramazsın, elinden alamazsın.
Sadece NUR’u ile NUR’lanırsın, AŞK’ı ile beslenirsin. Mendil olsa, eline
verse; terini silinirsin.
5 Koşmadan yorulunmaz, yorulmadan varılmaz. Ne var ki adım-adım
gidersen; yorulmadan varırsın, vardığını bilirsin. Güneşten almayan
var mı? Kul güneş ile görür. Güneş ile aydınlanmayan var mı? Yıldızlar,
ay dahi. Yılmayan her kul yarışa çıkar. Yarışta neyi arar, yarışta
neyi bulur? Cevizin vergisinde, meyvesinin sergisinde aranılan nedir? Aranan VEREN’in
VERDİĞİ’dir. Ağaçtan değil, ÖZ’dendir beklenen.
6 Mehtapta ne aradın? Ayın ışığını mı? Görünen, ayın
ışığıdır; ÖZ, güneşten aldığıdır. Güneşin aldığı
nedir? ALLAH’ımın VERDİĞİ NURU’dur. “KAİNATI KURDUM, GÜNEŞ'İ
VERDİM. GÜNEŞ'İN VERGİSİNE KULLARIMI SERDİM. ONUNLA
OLUN, ONDA BULUN, ONUNLA ERİN, BANA ÖYLE GELİN” DER, YÜCE ALLAH’ım. Ona
emanet edin ki; emin olasınız, huzuru bulasınız.
7 Semeri vurduğun atta ne gördün? Yumuşak huylu ise sükunet. Gölde
olan ördeğin durumuna bakma. Uçuverir, deryaya kaçıverir. ‘Ne demektir?’ denir. Görüntüye değil, marifete
bakın. Kuğu kaçamaz, gölden uçamaz; amma ördek, yerini yönünü kendi tayin
eder. Görünmeyen, bilinmeyen aymış kul. Manayı açmak, maddeyi geçmekte
bilinir. Sergiye konan her eşya, senin gösterdiğin fiyata satılır. Uymayı
bilirsen, toprakta ararsan; aradığını bulursun, başını YÜCE’ye
kaldırırsın.
8 ‘Dörd’ün; biri senin olsun, biri bende kalsın. Varsın ikisini, sevenler
paylaşsın.’ dersem. ‘EYVALLAH.’ der misin? ‘On dörd’ün; dördü sende, dördü
bende kalsın, gerisini dostlar paylaşsın.’ desem, ‘EYVALLAH.’ der misin? ‘Yüz
onbir’in; yüzü sende kalsın, on biri benim olsun, dostlar arasın bulsun.’
dersem, ‘EYVALLAH.’ der misin? EYVALLAH gene de EYVALLAH deriz. O’ndan gelen EMİR’de,
hak olanı buluruz. Daha önce dedim, HAK ADINA geldiğimi söyledim. Cümlenizi
ALLAH’ıma emanet ettim. Sohbeti sizlere bıraktım. ‘Hazır olsun, DEDE’m fırına
versin.’ derseniz; gayretten uzak kalırsınız. Merakta keramet gizlenmez, yüz onbir’in
sırrı verilmez. Yolun gidişinden dönülmez. Her olana ‘EYVALLAH.’ diyen
yanılmaz. ALLAH’ıma ‘İlle sırrını bana bildir.’ denilmez. Çünkü SIR, O’nundur.
Sen de O’nun sırrısın. Seni sorana, kendini bildirebilir misin? Kendini kendin
çözebilir misin?
9 Dörd’ü paylaşırız, on dörd’ü paylaşmaya çalışırız, yüz onbir’de
yolunun sırrını buluruz. Sır paylaşılamaz. ‘EYVALLAH.’ dedikte, O’na
uymuş oluruz. ‘Yüzü kime verdin?’ derseniz, kalemi eline alana. GARİB’e.
Güneş’e bizim vereceğimiz nedir? Yemeden doyulmaz, içmeden kanılmaz, güneşin olmadığı
günde yanılmaz. ALLAH’ıma emanet olunuz. Güneş’e bizim
verebileceğimiz, gönlümüzü açabildiğimizdir. Gönlünü nasıl açarsın? Güneş’in
Vergisi’ne kapını kaparsan, perdeni çekersen; gölgede kalırsın, gün-gün
solarsın. Güneş’i bilirsen; kilimini bahçene
serersin, bütün benliğini o’na bağlarsın. Güçlüğü yenende,
hafiflik kalır. Sebep değil aranan, yolun gidişi olmalı. Hiçbir olayda
keramet aramamalı. Her olay yerli yerinde, sadece görenin gözündedir. Düşündüğü
onda kalsın, dediğim benden gelsin. Cümlenizde
filizlenen çiçekler derilsin. Niyazınız yerince, dilenenlere verilsin. Onda bir
kalmadı, günde yoruma düşülmedi. Orucumuz yerini buldu, kainat niyaza
boyun eğdi. Ağaçlarda ibadet görülse, kulun gönlü erirdi. Kuşların
niyazını duysaydı, bedeni kururdu. Deryadaki balıkların çağrısını duysaydı; AŞK’ından ölür, gene ölürdü. ALLAH’ım
onun için, hiçbir yaratığına öbürünün ibadetini bildirmedi. KENDİ
SIRRI’nı KENDİ’nde sakladı. Neden EVLİYA sırrını açtıkta yok olur? Yaptığı
da EMR-Ü İLAHİ iledir. ALLAH’ım onu, tapılmaktan kurtarır. ALLAH’ım
onu kuluna bildirir. EMRİ’ni onda oldurur, ve göçünü anda gösterir. Kutbunda
salahiyeti, kutbundaki yıldızlar kadardır.
ALLAH’ıma emanet olunuz.
ALLAH’a ısmarladık.
LÂİLÂHE İLLALLAH MUHAMMEDÜR
RESULULLAH