25 Aralık 1972
MEVLÂNA’yım ben!
1 YUNUS’um “YM.” der, sözü geçen güne ekler. Davarda saydığımız onbir’i
bekler. Gücümüz yeter. Çünkü O’ndandır, O’nun EMRİ’ndendir. “Varsın kumunu
deryaya salsın.” der, sözü benden ister. Söz senindir YUNUS’um.
2 “YUNUS’um geldim, davarda onbir’i saydım. ‘Onbir’den öteye gitmez misin?’ demeyin. Benim, senin, onbir’in
yüzbir’indeyiz. Söz cümlenindir. Beline kuşak sarmazsan, bedenin beli
bükülür bilirsiniz. Yolumuza öncü koymazsak, yol
şaşırılır. Onun için ALLAH’ım onbir’e İZİN verir. Her bir
EVLİYA’nın, onbir yetiştiricisi vardır. Görünen binlercedir. Ne var
ki, binlerce ışık tutan gerek. Sanılmasın onbir, binlerden gayrıdır. Bir mecliste yüz kişi
varsa, yüzünün de ayrı vazifesi vardır. Onbir, ışık tutandır. Saki olup
şarap sunan değil. TABDUK’un kapısında, otuz yıl çalıştım. Çalışmaya
alıştım, alıştıkça oluştum. Ne var ki, ışık tutamadım. Sadece
saki olup, şarap sundum. Şarabı sunmak için; üzümü beklemek, şarabı
oldurmak gereklidir. Yani, kendi malındır. MEVLANA HAZRETLERİ daha önce
demişti, ‘Senin olan, sadece AŞK’ındır.’ Benim sunduğum da, kendi
malımdı. MEVLANA HAZRETLERİ hem ışık tutucu, hem şarap sunucudur.
Onun malik olduğu mertebe, PEYGAMBERLER’e layık görülen mertebedir. Hiçbir
EVLİYA, onun mertebesine varamaz. Müzeyyen günün gönlüne dolduğu, YARATTIĞI
her varlığa, aynı AŞK ile baktığı bilinir. MEVLANA
HAZRETLERİ’nin AŞK’ı, kainata milyonlarca defa dolar. Ne sadece
kuluna, ne sadece yoluna idi AŞK’ı. Aşamadığı dağı, gönlü
ile eritir; geçemediği köprüyü, dili ile kurdurur; ekemediği
toprağı, niyazı ile yeşertir. Amma isteği, sadece cümleye. YARATTIĞI
karınca, kaderini verince; kul niye baksın, kendinin olmayana gönül taksın?
Onun AŞK’ında; cümle BİR’di, her kul PİR’di. Derdi, deva gördü. Bedendeki
dert, gönle şifadır. Gönlün şifasını, beden
hazırlar. MEVLANA HAZRETLERİ der ki: “Sözünü ettiğin, semaya
tuttuğun, beni yücelttiğin nedendir? Unutma ki cümlemiz, bir bedendir.”
HAK’ta olan, hakikati görür. Tevazu, olumu hazırlar. Selam olsun sizlere, geldik
durduk düzlere.” dedi, YUNUS’um yürüdü.
3 YUNUS’umun sevgisinde, adımı da buldum. Onun AŞK’ı benden az mı? Yeterince
denmeyen, külde kömür olmayandır. Mangalı düşünün; odunu yaktınız, kömür
ettiniz. Kömürü mangala koyar ateşlersiniz. Yanmazsa külde kalır, eline parça
gelir. Parça birliği bozar. Çünkü birlik, küldedir. Zerre ol ki,
elendiğinde BİRLİK’e erişesin. Meşe odununa
dağılmaz diye, çam odununa yanmadan kalmaz diye değer verilir. Meşe
zor yanar, yandığında sönmesi varit değildir. Çam çabuk yanar, sönmemesi
varit değildir. Çabuk kül olur. Sadece kabını ısıtır. Oymuşsa
ağacı, girmişse oyuğa; varsın sığınsın, yongayı
dağıtmasın, ayağı incitmesin.
4 Gönle ekilen, gönülde biçilir. Her kulun gönlünde, aynı ekin olmaz. Onun için ektiğini biçesin, o aşı
yiyesin. Yediğin aşı bırakmayasın. ‘Gönlüme ekin ektim, gelin sulayın.’
demeyin. Kulun kuldan alacağı su yoktur. Her kulun alacağı, YÜCE’nin EMRİ
ile ULU’sundandır. Gönülden gönüle, yol daima açıktır. Kulun gönül kapısı açık
ise.
5 ‘ALLAH’ım.’ demeyen, yolunu dilemeyen, kulunu bilmeyen; ‘YARATAN’ım.’
diye şükür etmeyendir. Kulu kul ile eğitmeye çalışan; var olan NUR’unu,
madde ile öğütmeye çalışandır. Nasihat, kulun HAK YOLU’dur; eziyet,
yumağın düğümüdür. Mumun verdiği ışık yetmezse, meşale
yak. Yumuşak olmaya bak. ‘Verdiğim.’ deme, VEREN’i düşün. ‘Gördüğüm.’
deme, GÖSTEREN’i düşün. ‘Yediğin.’ deme, İZİN VEREN’den
ayrı yola düşme. O VERİR, O GÖRÜR, O KORUR. Her yol O’nun HİMAYESİ’ndedir.
‘Yavrum.’ dersin, korumaya çalışırsın. Unutulmasın ki, KORUYAN O’dur. O AYIRMAZ,
O KAYIRMAZ. VARLIĞI, her kulundadır.
6 Gönüller sultanı, vurduğu yerin altında su bulduranı. ‘O’ndan
değilsin.’ diyene. “Ayağına geldi isem, ADINA geldim. Seni uyardı
isem, ADINA uyardım.” dedi, suyu yedi koldan akıttı. RUH’unu suyun başında,
bedenden sıyırdı. RUH bedenden ayrıldığı için, beden soldu. Meyveyi
olduran, HÜSEYİN’i şehit bildiren olay.
ALLAH’a ısmarladık.
LÂİLÂHE İLLALLAH MUHAMMEDÜR
RESULULLAH