27 Ağustos 1975 

MEVLÂNA’yım ben!

1 Niyazın yerini niyaz doldurur, kulunu niyeti oldurur. VEREN buldurur, verilen bildirir. Günün yorumunda hiçlik gerçeğe uymaz. Çünkü hiçliğe ermek, her kula görüntü değildir. ‘Nasıl?’ dendi. Kendini biliyorsan, hiçlik sözü edilemez. ‘Alamadığım...’ dediğine yer verme. Alamadığın, yerini bulmayandır. Gölgeden güneşe alamadığın. Olmuşun ele gelmişi, niyazın olsun.

2 Verdiğin, serdiğin her kelime sevabına yazılır; eğer kuluna yön verdiyse. Her kulun dileği, kısa yoldan HAKK’a varmak. Meczub olmak, şehit düşmek, HAKK’ı HAK’ta bilmekten değildir. Aymayı bilemeyeceğe, HAKK’ın RAHMETİ’dir. Dilenen şehitlik odur. Şehit ayrı, şüheda ayrıdır. EYVALLAH. Şehit emre uyup gidene, şüheda HAK ADI’na savaşana denir. ‘Ne ondan, ne bundan, dileğimiz SEN’den ALLAH’ım!’ deyiniz.

3 Şarkı neden söylenir, saz neden dinlenir? Yürüdük yol diye, aradık hal diye. Söyledik şarkıyı, geçirdik çöl diye. Şarkı eyler, bilen söyler, duyan dinler. Geçen günün dönüşü olur mu? Gemiyi çeviren denizden ayrılır mı? Gemiyi çeviren kim? Güneşi yön edinen. Yemeniyi giyenin, dağ yolunu bulanın gemiyi çevirdiği görülür mü? ‘HAK YOLU’nu deryada alayım.’ diyen. Dağda, bağda, havada, suda bulunur, dördü birde eklenir, cümlesi orada beklenir. YUNUS’um dağ yolundan, MEVLÂNA denizden. Yemeniyi giydiysen, bağcısın.

4 YUNUS’um der ki: “Dağ yolu aşanındır, bağ yolu koşanın, derya geçenin, hava göçenin.”

5 Havadan MELEKLER sorumludur. Hepsinden RESULÜ. Dördün tamamı O’dur. MELEKLER, YARATAN’ın yarattığına hizmette. Ne var ki, layık olana. Her niyet onlarda. Ondan derim, anda düştüğünüz, hal ile hallendiğiniz an, onların yanınızda olduğunu biliniz. MELEK’in kötüsü olmaz. Olay şudur; düşünce kötüye döndüğü an, kulun her yönle irtibatı kesilir. Kötü düşündüğün andaki bunalım odur. Düşünce genişledikçe, kabın genişliği de çoğalır. Ne var ki, kötü düşünülen her olay, zararını gene düşünene verir. Daha önce verdik, irtibat kesilir dedik. Netice, düşünen ile düşünülen hemhal olur. Boş bir odada otursan, havasına mani olsan; kaç gün dayanabilirsin. EYVALLAH. O zaman hava dersin, güneş ararsın. İşte, kötü düşünenin irtibatının kesilmesi, yönünü aramasına hizmettir. Daha önce dedik; KENDİNİ buldurur, aratır oldurur.

6 ‘Bilenle bilmeyen bir olur mu?’ denir. Bilenle bilmeyen bir olsa, MELEKLER hizmete mi gelir? Gaye, o boşluğa girmemek, o boşluğu bilmemek. ADI ile BİR olsak, ADI’nı doksandokuz’da bilsek, birini dile sarsak, olayı O’na bağlasak; neticeyi bilir misiniz? Öyle oldukta, VASFI’na erdikte; silinir, her olay bölünür. Onun için, ADI’nı bütünde anınız. VASFI’na değil ZATI’na dönünüz. EYVALLAH. Vasıf nedir? Doksandokuz’dan biridir. VASFI’na ermek, elbet güzeldir. Ne var ki, niyaz ile değil vazife ile.

7 Gelişten maksat; aşamadığını değil, dünyayı bezetmeyi hiç değil. Sadece dördün bir olduğunu, birde O’nun durduğunu bilmektir. İdrak bedenden nakleder. ‘OL!’ denen, var olandır. Ne var ki, beslenmeyen atmosfer, akım ile doludur. Akım almayan RUH uykuludur. Dünyaya geliş, akım alıştır, uykudan uyanıştır. RUH’un bedenden ayrılışı, akımın ötesine geçişidir. Ne var ki, artık her RUH, akım ile yüklüdür.

8 Hayır. YÜCE ALLAH’ımın, YÜCELİK VARLIĞI’nın, BİRLİK’te toplanması. ‘Nasıl?..’ dendi. Güneşin ışığı ısısı, var olanı ısıtır. Kainatın ötesinde, ışık ısı gerekli midir?

9 Uyumak bilmemektir. MELEKLER, uyumayan ruhlardır. Onun için kullarına vazifeli gelirler. ‘Nasıl uyanılır?’ denir. Geliş ile dönüş arasında, yumuşak yol çizilir. Bilmek için, uykudan ayılmak gerekir, akım ile yüklenmek gerekir. Kulunun MELEKLER’den üstünlüğü, akıma gerçek diye baktığındandır. Verilen akıma RUH, bedensiz olarak dayanamaz. Onun için, bedeni sildim diyen; AŞKI ile kavrulandır, yandım diye bağırandır. Unutulmasın; sahilde küçük balık, derinde büyük balık gezinir. Kulun dünyaya gelişi, CEMAL-CELAL vasfı ile hemhal oluşudur, onu beden ile alışıdır. Deryada suyun tadını bilebilir misin? Toprak olmadan rahmeti alabilir misin?

10 Gülmekte ferah vardır, bilmekte selâh. Akıl, yön verendir. Mantık, aklın verdiğini eleyen, büyük geleni ufalayan. Güçlük ne elemek, ne ufalamaktır. Güçlük, ne yapacağını bilmemektir. Aklın yaptığını mantık ölçmezse, yanılgıya düşülür. Ölçme yeteneğin yoksa, ölçebilene danış. Mantık, varsayıma vergi değildir. Varsayım, olabilen her şeydir. Olabilen her şey, mantık çerçevesine girmeyebilir. Mantık, dünya halinde gereklidir. Çerçevenin dar veya geniş oluşu, yaşantının özelliğine bağlıdır. Tüzel bağlarda, mantık çerçevenin çok dışına taşar. Öyle oluşta, kaderin seçtiği kişinin vicdanı, topluma yön verir. Tolumun mantığı bir çerçeveye alınırsa, bağımsızlık açıklığa kavuşur. Eğer toplumun mantığı çarpışıyorsa, kader kedere döner. Özde değil, gözde döner. ‘Geldik geçelim, bildik göçelim.’ denen güne ulaşalım.

ALLAH’a ısmarladık.

LÂİLÂHE İLLALLAH MUHAMMEDÜR RESULULLAH