30 Mayıs 1980

('Tövbe' müessesesi hakkında izin varsa açıklamada bulunur musunuz? 'Göreve talip olma' konusunda bizi aydınlatır mısınız? Görevin kapsamı hakkında açıklayıcı bilgi verir misiniz?)

MEVLÂNA’yım ben!

1 'Geniş yerde 'Dar.' dersen, güzel güne 'Zor.' dersen, kendini yokla.' diyene sözümüz, her kulunda gözümüz. Darlığa düşmeden gel, varlığı deşmeden bul, kendini bil de ol. Olmak için, ne darlık ne genişlik gereklidir. Cümlenize selam olsun, her yerden alan gelsin, her zerreyi bilen uysun. 

2 Damla-damla değil, akaraktan geldik, elinizi tutaraktan verdik. Ne bildiğini sorduk, ne bilmediğini yerdik. 'ALLAH!' dedik, HAK SOFRASI'nı kurduk. Konuk yerden gökten beklenir, saymayı bilen sevgisine sevgi eklenir. Derin suya ayak atma, sorumlu başkasını tutma. Aldığın her damla su, O'ndandır. Bekleyen değil, ekleyen olasın. Ektiğin ağacın meyvesini alasın. (Bir kimseye mi hitap var DEDE’ciğim?) Cümleye. Akaraktan verdiğimiz su, asla yıkaraktan gitmez. Bendi öyle geniştir ki, sağı solu yıkmaz.

3 Aynayı verdiğimiz gün, kendinize döndüğünüz gün oldu. Elbet görev gerçek yerini buldu. Kendini görevli sayan her kul, HAK ADI'na söyleşmiştir, DOST derdini paylaşmıştır. YUVA'da olan her kulu, kayıtsız görevlidir. (Ayırım olmadan değil mi DEDE’ciğim?) Görevi elbet cümleyedir, kendine de.

4 'Alacağız vereceğiz, hep birlik olacağız.' diyelim, asla şüpheye düşmeyelim. Hatayı bilen de bilmeyende yapar, yerini bulan da bulmayan da yapar. Kim ki gönülden tövbe eder, elbet sevabına sevap katar. 'Hatadan uzak kalsak daha iyi değil mi?' dendi, pişmiş aş çiğden meyve yendi. Yerden geleni aldık, kimini 'Güzel.' kimini 'Çirkin.' dedik. Suyun tatlısını acısını ayırdık. Her halden her hatadan AFFI'nı dileyelim. Diyelim ki: 'YARATAN bilir, yaratılan affetsin.' Çünkü hatamız yaratılanadır, YARATAN'a değil. Göz göze söz edemez. Söz söze bağlanamaz. Öyle olunca bilinen birbirine eklenemez. Her zerre madem ki var edilendir, bilgide birbirine eklenendir. Demek ki zerreden dahi alacaklıyız, zerreye dahi borçluyuz. Veremezsek, af dileyelim. Afta bağlantı vardır. Anında birbirine bağlar. Şüpheniz olmasın. Dal kırılsa bağlarsın, meyveyi beğenmezsen aşılarsın. Bilmek güzeli bulmaktır, kainata dolmaktır. Göçte kaybolmazsın, kalb olursun. Her zerrede dünyada iken verdiğini bulursun. İşte o zerreler sana hizmettedir. 'İyiyi götürün.' dediğimiz odur. Her iyilik zerreler halinde kainata yayılır. Göç anında gelir seni bulur. (Efendim bu zerreler maddi midir?) Var olan her şey manadır. El an hayır ile anılan, 'EVLİYA' diye söylenen her yaratılan, zerrelerden oluşan bilgilerini yaydıkları gibi, göçte toplarlar ve her gün anılırlar. 'Güzeli bulun, güzeli verin.' dediğimiz hep odur. Odur ki, sizi bulur ve dilenen yere yükseltir. Gelen giden nerdendir? Alan veren kimdendir? 'Dert.' demiyelim, 'Dağılan.' diye söz etmeyelim.

5 "ALLAH bilir ÖZ'ünü, kul alır sözünü, 'NUR'dan.' dedim gözünü. Geldim buldum ELHAMDÜLİLLAH, seven ile oldum ELHAMDÜLİLLAH." dedi, YUNUS'um sözü aldı: 

6 "Aştık aşamadık.' dersiniz, sanki ham meyve yersiniz. Geçelim bu havayı, kuralım aşı sofrayı. Bilelim attık safrayı. 'Yoğun çalışma' dediğimiz günde, oluşan düzeni buldunuz. ALLAH'ım RAZI olsun. 'Yoğurt yapana süt gerek.' denilir. El ele verince, güğüme süt girince, yoğurt olur sofraya ayran gelir. 'Aymayı bildi isek, neden durulmayız?' diyene sözüm: Akan suyun durulmasın, kırık dala kimse sarılmasın, bilsen bilmesen sözüne kimse darılmasın. Elbet ocak yanacak, aş kazanı kaynayacak. Durursa ateşi sönendendir." dedi, YUNUS'um selamladı.

7 Ne ağacın gölgesi ne denizin dalgası, el ele verenin halkasını silemez, kimseyi bölemez. Aldık verdik, zerrelerde BİR'liği bulduk, cümlenize selamladık. 

8 Dayanmak güzeldir HAK'tan gelene. 'Şifam nedir?' diye sorana: Yoğurt yesin, nanenin suyunu içsin. (Bir can sorar: 'Benim sorduğum mu?') Değil. (f için değil mi DEDE’ciğim?) EYVALLAH.

9 GANİ'den (GANİ PEYGAMBER) selam getirdik. "Saymayı birlikte diledik." dedi, "Yumurtanın akını sürsün." diye söyledi. ALLAH'ım cümlenizden RAZI olsun. (z'nin tanıdığı için değil mi?) EYVALLAH.

ALLAH'ıma emanet olunuz.

ALLAH'a ısmarladık.

LÂİLÂHE İLLALLAH MUHAMMEDÜR RESULULLAH

(İlk şifa sinirsel ve kuvvetli kas kasılmaları ile oluşan bir çeşit tik durumu için verildi. İkinci şifa ise şeker hastalığı nedeni ile vücutta açılan cerahatli yaralar için verildi.)