15 Mart 1985 Cuma
MEVLÂNA’yım ben!
1 Geçtik
taşlı yolları, seçtik güzel kulları. Seçenden, seçilenden, SEÇTİREN’i
görürüz; aldık dostun elini, HAK yolunda yürürüz. Cümlenize selam olsun, suyun
gelişinden kul kendini bilsin!
2 “Asi atı
bağladım, ayağındaki yarayı dağladım; çoban gelsin bekledim, SIR
dediyse sakladım.” dedi, YUNUS’um sözü aldı:
3 “Her beden
sorumludur, aldığı EMİRLER’den! Gölgesine eğilmesin, bilgisinde
dağılmasın; her gördüğünde ‘Mucize!’ deyip, yapraktan yaprağa
söz getirmesin! Yaratılmış her varolan, RABB’imin mucizesidir!
Dillendirirsen, kendine keramet sahibi ünvanı
vermiş sayılırsın.
4 RESULÜ’nün
ÖZ’ünde sözünde, her zerresinde PEYGAMBERLİK MÜHRÜ mevcuttur!
Kulluğu; kula, kendini bulması, kulluğunu bilmesi örneğidir.
Hali ile birlenelim, hatamızda zorlanalım, günümüzde bilmediysek
öğrenelim! BAĞIŞLAYAN RABB’imin ADI ile, her zerremizi birbirine
DOST edelim!” dedi, YUNUS’um selamladı. (RESULÜ’nün halini mi öğrenelim EFENDİM?)
"Öğrenmediysen, EYVALLAH; öğrendiysen, HAY ALLAH."
5 “BAYRAM’ın
getirdiğini, HAMZA DOST’un kotardığını, soframıza aş yaptık,
DOSTLARI’nı baş yaptık; gölgesinde kalanı, Güneş’ten alsın diye,
sohbetinde söz ettik.” dedi, HACI BAYRAM her öğün aldığını ömrünce
verdi.
6 “Soğuktan
geldi isem, sıcağı bilemem; güneşte kaldı isem, gölgesinde gülemem.
Geldik can dostumuza, oturalım postumuza. Bağlı atı çözelim, DOST YOLU’nu
çizelim; gelen giden okusun, tezgahında dilediği bezi dokusun!” dedi, HACI
BAYRAM selamladı.
7 Seyrek gelse
kelama, sözü verir selama. Ay battı, Güneş doğdu, seherde olana
sözünü verdi. ABDÜLKADİR ÖZ’ünden, seyre geldi gözünden, nasırı sildi
dizinden.
8 “DOST
SOFRASI’dır sohbetin varlığı, silecek gönüllerdeki darlığı. Semaya
açılan her eli RABB’im görür, sedirden gafleti sildirir. Seymen düzende yerini
bilir, gölgenin olduğu yerde bilene buldurur.” dedi, ABDÜLKADİR
cümlenizi selamladı. (Sedir,
Sadr mıdır?) EYVALLAH. (ABDÜLKADİR GEYLANİ mi?)
Konunun, her konuğa açık olduğu bilinsin! EYVALLAH.
9 “Yorgunluğa
yer veren, dinlenmeyi sözde bulur, aynaya baksa kendinde olanı görür.” dedi,
BEHLÜL’üm sözü aldı:
10 “GEYLANİ
ile söyleştik, sanmayın dertleştik. Derdi dünya günümüzde sildik, her
on ağaca adımızı yazdık yürüdük… Senin de, benim de adımız yazılıdır,
sevgimiz kainatta dizilidir. Ağaçları say da bak, nefisleri soy da bak!
Günden Güneş’ten aldım, yaprak idim soldum, dumandan uzak kaldım.
Ağaçlar; dünyada bıraktığımız bilgilerdir. Sar ağacın gövdesini,
sor oduncunun yargısını, okudu mu adımızı? Okusaydı, baltayı vurmazdı! Yerden
göğe bitmeyen bilginin, temeli yükselir!” dedi, BEHLÜL’üm selamladı.
11 “Temelde
kalanlara, duvardan gülenlere; ‘Emeğin ne ölçüde?’ dedik te, sorguda hata
ettik. Aldığı ile kaldı ise, kendinden kendine sorumludur.” dedi,
gönüllerde tahtı olan, cümle ile bahtı gülen EYYÜB’üm sözü aldı:
12 “Geldiğimiz
YEMEN’den , verdiğimiz zamandan (‘ZAMAN’ vakit mi, yoksa başka bir manası mı var?) Gayrete
verdik, DOST haline büründük, yargıya düşeni ‘ALLAH’ım AFFETSİN.’
dedik. Zaman; günün hükmüdür. Zamanın yöneticisi, kainatın
HAKİMİ’dir. Öyle ise, yargı O’ndan, sorgu O’ndan, sergi O’ndan!
13 Dönmeyen
dünyanın varlığına inandığımız gibi, dönen dünyanın varlığını
nasıl inkar ederiz? ‘Dönmeyen dünya nedir?’ denilir: Görgünde, dünyanın
dönüşü var mıdır? Amma bilginde, her yaratılmışın döndüğünü
kabullenirsin. Verdiğimiz bilgide, bir noktayı koymaya muktedir
değiliz! Yorumda, DOST ADI’na aldığınızı, DOST ADI’na iletiniz!
Sadece, aldığınız yazıyı tanıtınız! Olayın gerçeğini alan yorsun.
Kendinde olduğu kadar, kendini bildiği ölçüde…” dedi, EYYÜB’üm
cümlenizi selamladı.
14 “Ateş
böceğine ‘Yaklaş!’ dedim, ‘Işığın ile bekleş!’ dedim;
‘Olmaz!’ dedi, ‘Benim ışığım bana gerekli!’ ‘Soylu olsam, kendi
ışığıma dönsem!’ dedim, kendi ateşimle yansam bekledim. YAR
elimden tuttu da, beni akan sele attı da; ne ateş böceğini yanıma
kattı, ne gönlümde olandan sorguyu sildi. Seller aldı götürdü, yollar beni
bitirdi. Uyandım baktım ki, Güneş yakmış tenimi, gönülden bildim
sonumu.” dedi, VEYSEL’im binbir öğütten, binbir söğütten
bağışlanan kafesini her nefeste TEVHİT ile besledi, cümlenizi
selamladı. (Söğüdün
anlamı nedir EFENDİM?) Suyun bolluğuna kollarını açmış,
kendinden kendine her sorundan geçmiş, DOST KAPISI’ndan gelen her sözde
HAKK’ın EMRİ’ni görmüş…
15 “Bildiğimiz
konuları okuduysak, aradığımız gerçektir. ‘Nerden, nereye?’ denilirse, her
gönül bir ölçektir!” dedi, MERKEZ’im çevrenin sözünü cümleye bağladı.
16 “Yaktığın
ateş, su ile söner; savurduğun duman, yel ile döner. kendini
sakındığın her olayda, dostunu da düşün!” dedi, MERKEZ’im selamladı.
17 (‘Temelde kalanlar’, CANLAR mıdır?):
18 “Kamıştan
kestim, nefese düştüm, her nefeste verdiğine şaştım. Güzel
verdin ALLAH’ım, DOST ile Dostu gösterdin ALLAH’ım! Suya atsam nay batmaz, su
ona nefes katmaz; nefesi benden alır, benimle bütün olur. Su banadır ALLAH’ım,
nay benimle ALLAH’ım, HAY SEN’inle ALLAH’ım, gülmeyi bilmeyene gerçeği
buldur ALLAH’ım!” dedi, PİR SULTAN ABDAL sözü sazı bir nefeste anlattı,
selamladı.
18 Kumda ayak izi
görürsen, deme ‘Nerdendir?’ Kulda HAK SÖZÜ bulursan, deme ‘Kimdendir?’ Her iz,
her söz RABB’imdendir; KUR’AN ile beraberse. Ayvayı erdiren, narın tanelerini
bulduran, kulunu KUR’AN ile olduran; elbet RABB’imdir. Sözü söze kattıysa,
yolda gidene taşı attıysa; bilgisini paylaşmam, görgüsünde olanı
bekleşmem. Ne dediği, ne gördüğü, ÖZ’üne sözüne uymayandan,
uyanı bekleyelim. Bilenden alacağımızı, gönlümüz ile bulacağımızı,
gerçeğin aynasına er geç bakacağımızı bilmenin umudunu
taşıyalım!
ALLAH’ıma emanet olunuz!
ALLAH’a ısmarladık.
LÂİLÂHE İLLALLAH MUHAMMEDÜR RESULULLAH
|