25 Ekim 1985 Cuma

MEVLÂNA’yım ben!

1 Kuşak belde güzeldir, kulu halde güzeldir, gel dediyse yoluma dünya dilde güzeldir. Cümlenize selam olsun.

2 “Yerde çiçek, gökte kuşlar söyleşsin. Desinler ki; ‘Dost olduk verdiğine, YUNUS ile derdiğine.’ ‘Gelsem.’ dedim ‘MEYDAN’a’, dediler ‘Girme hana.’ Bağlamayı bildi isen atını, gönülden bilirsin beratını. Geniş yola açıldık, cümleniz ile HAK YOLU’na seçildik, ‘Selam.’ diyen her yolcuya dost elimizi verdik.” dedi, YUNUS’um selamladı. 

3 “ ‘Asmayı budayım.’ diyen, üzümünü erdiğinde yiyendir; zahmetin getirdiği, RAHMET’in bitirdiği güzeldir.” dedi, MERYEM sözü aldı; her damla suya niyazını ekledi, gelen sözün her harfine RESULÜ’nün rızası ile görgüsünü açtı. (Bülbül Dağına yapılan ziyaret ile mi ilgilidir?)

4 “Akacak,- EYVALLAH.-, dökecek, sakınılan olaydan yerden göğe uzak kalacak; dört öğünde kendinden kendine yönelip, cümle için niyaza yer verecek; kumda gördüğü ayak izini, ‘Denk.’ deyip ayağı ile ölçecek.” dedi, MERYEM hoşnutluğunu cümle ağaçlar ile bildirdi, selamladı.

5 “Her tane kozalakta Dost bağını bulduğum, çam dalını birbirine sürdüğü günde; genişleyen nefesim, gölgeden Güneş’e çıkardı beni.” dedi, KAYGUSUZ sözü aldı:

6 “Güneş’in gölgeyi görmediği değil, kulun Güneş’e bakmadığı…’ denilir, her olay birbirine şahit tutulur. Yola çıktıysam; bedenimin her azası şahittir, yolun kumu taşı şahittir, bindiğim at şahittir. Bende, gizli olan kalmaz. Gizlediğimi sanıyor isem kendime yalan söylemiş olurum, yani kendimi aldatmış olurum. Yer gök var ise, ben varım.” dedi, KAYGUSUZ selamladı.

(HAK BAĞI’nı, Dost Bağını bulmanın, çam ile ilgisi var mı?)

MEVLÂNA’yım!

7 Çam, ağacın güzelidir; hal ile verir, nefesime nefesini katar, benden güzel olmayanı atar. Dost Bağı, kendini bilenlerin mekanıdır. (Yani, ‘Kendini bilen, RABB’ini bilir.’ Hadisi mi?) Dost Bağı; kendini bilen, RABB’ini bulanların makamıdır.

8RABB’im bensiz, ben RABB’imsiz olamadım; Bağına girdim, O’ndan başka bulamadım; ‘ALLAH.’ dedim, AŞK’ına doyamadım, doymayı da dilemedim.” dedi, PİR SULTAN ABDAL söze geldi:

9Söz benim neyime, haz yeter; diz çöktüm toprağına, toz yeter; somun aldım elime, tuz yeter; sevgim öyle sonsuz ki, sanmayın biter.” dedi, PİR SULTAN ABDAL selamladı.

10 “Yemeniyi bağladım, ‘Gel Dost.’ dedim ağladım; ‘Kim gelir?’ dedim, bekledim. Serçeler cama geldi, kumrular dama geldi, böcekler dala kondu. ‘RABB’im.’ dedim niyaz ettim, her Dostu öyle buldum. Kuşlar, Dost ehli imiş… RABİA konuşa-konuşa yalnızlığını sildi, her yaratılan ile Dostluğunu kurdu. ‘O zaman, yalnız olmam, gerçeği bilgimden silmem.” dedi, cümlenizi selamladı. 

11 YESEVİ’ye söz dedik, dağları aştı geldi, MEYDAN’da olanlara HAK selamını verdi: “Sözümüz belli olsun, ‘DOST.’ diyenler denli olsun; huy ile geldiği malumdur, ‘HAY’ desin güzelde diri kalsın; ahaliye söz eden, kendi ahvalini ahaliye uydursun.” dedi, YESEVİ çam ağacından getirdiği dalı sofranıza sundu, selamladı. 

12 “ ‘Çamda nefes vardır.’ dedik, daha önce söyledik. Kucağıma aldıysam kayayı, gücüm yeterlidir; görüldüğü yerde her fidan, suyunu verirsen tutarlıdır.” dedi, HACI BEKTAŞ sözü aldı:

13 “Dağın eteğine oturdum, akan su ile sözümü bitirdim, seyre öylece cümlenizi getirdim. Dağlar aşılmak için, sular geçilmek için, HAK YOLU seçilmek için bekler. Kim ki sözüne söz ekler; doyayım diye sofraya somun bekler; emekten borçludur. Duyandan olduk her nefesi, soyandan olduk her nefisi. Gömlek giydik ak pak, gönülden dedik ‘HAK. HAK.’ Gelmeyi diledik SANA, yol göster YA RESULÜ bana. ‘Kapalı mı kapılar? Gel de geç.’ denildi, bende olan benliğe çizgi çekildi. ‘HAY.’ dedim de uyandım, yandım ALLAH’ım yandım. Kül olup savrulayım, dumana yol vereyim. Cümlenin ateşine kıvılcım olsa yeter, her birinden öbürüne kıvılcım katar.” dedi, HACI BEKTAŞ selamladı.

14 “Dolaştım yıldızları; birbirinden ayrıca, dedim ‘Gelen giden mi yaraşır, kolayca?’ ‘Mani destiyi vermez, kim ki hastayı sormaz; dilediğine değil, bekleyene gelir.’ dediler, HAMZA DOST ile söyleştiler. Öyleyse arayalım soralım, ‘Kimden DOST’luk alırız, kime DOST’luk veririz?’ bilelim. Aç ile açlığı silelim, tok ile su başına gidelim; yama gerekli ise, iğne iplik alalım; koyun kuzu bağlı ise, meraya salalım; almayı dilediysen, varmaya niyet kurduysan, emeği, sevgiyi, saygıyı paylaşalım. Gözü yaşlı olana, bir mendilin varsa ortadan böl de ver. ‘Başka mendilim yok.’ dersen; kendine kandil ara, DOST YOLU’nda saçını tara.” dedi, HAMZA DOST sadakayı kendi bildiği ölçüde verdi, cümlenizi selamladı.

15 “Güneş; sana bana, Ay’a yıldızlara verir, toprağa suya verir. Güneş gibi ol, toprak gibi dol, olduğun gibi kal. Gayretin hududu, hayrete gelinceye kadardır.” dedi, VEYSEL’im sözü aldı:

16 “Üç ucunu bağlarsan mendilin, katığın dökülür; dört ucunu bağla ki, elde olan iş görsün. Mayasız somun, dişine zararlıdır; dostlukta zaman, sevgi ile kararlıdır. ‘Aşamam.’ demeden yürüdüm yolları, dumansız gördüm cümle kulları. ‘BAYRAM, senden sorulmaz.’ dediler de arifeyi benden önce geçtiler, sonra beni bulup şaştılar; ‘Sen daha oruçta mısın?’ ‘Ya.’ dedim, ‘Üç ay oruç geçti de, üç gün mü şaştı; yerden göğe aştı da, VEYSEL yola mı düştü?’ Ben benim ile varım, ben senin ile darım, ben cümle ile kârım. Yerden göğe sakladım nefesimi, gün geldi bilmedim hevesimi. Can ile CANAN BİR’deymiş, ne orda ne buradaymış, hem canda hem tendeymiş, YA ALLAH; VEYSEL gönül ile sondaymış.” dedi, VEYSEL’im “Bir can, bir ten yeterlidir; hem can, hem ten birbiri ile tutarlıdır.” dedi, cümlenizi selamladı.

ALLAH’ıma emanet olunuz.

ALLAH’a ısmarladık.

LÂİLÂHE İLLALLAH MUHAMMEDÜR RESULULLAH