![]() ALLAH’ım PEYGAMBERLER’i EVLİYALAR’ı niye gönderdi? Kötüyü uyarmak için. ![]() ‘EVLİYA’ dersiniz, resmini temsil edersiniz, çoğunun libasına yama koyarsınız. Sorun konuşana, boş laf edene, ‘O yama nedir, kime ne söyler? Her fakir EVLİYA mıdır, her EVLİYA fakir midir?’ EVLİYA olmak için, fakirlik değil AŞK gereklidir. Yamayı deyim, size manasını söyleyeyim. Dünyada olan hizmetidir EVLİYA’nın. Dünyanın bir ayıbını örter. Evet, yama EVLİYA’dır. Küçüğü-büyüğü derecesine göre. ‘Dünyanın ayıbı?’ dersen; dünyalının, kulun. Yama olmasa açık gezer, utanmayı unutur. Kul vardır yamayı kendi diler, yamanır. Kimi yamasız, yırtık, hırpani gezer. Bu da kulların ölçüsüdür. ![]() Yamayı güzellik bozulmasın diye mi, açığı örtsün diye mi koyarsın? De bana, ‘Güzellik bozulmasın diye’ Dünyanın yaması, kullara verilen EVLİYA’sıdır. Müstesna olayı mucize demeyin. Kulun yaratılışı mucize değildir, kulun EVLİYA oluşu mucize değildir. Neden değildir? EVLİYALIK elbet ALLAH’tan gelir. Çünkü sevgili kullarına rehber gönderir. Rehber gönderilen kullar, muhakkak sevgili kullarıdır. ![]() Her kul PİR olsa, her gönül NUR olsa; PEYGAMBER’e, EVLİYA’ya ne hacet kalırdı? ![]() Denir ki, ERENLER’in EVLİYALAR’ın dünya çekisi çok olur. Düşünün sakiyi, elinde taşıdığı destiyi. Destiyi senin için taşır, kendine değil, ‘Ver’ diyene sunar. Yük kimde? Elbet destiyi taşıyanda. ![]() ...kulunun gönlünde Güneş doğması gerekir. Güneş ile ay misali, Güneş’ten olan yıldızlar misali. Kulunun gecesini yıldızlar- ay süsler. Gündüzde sormaya ne hacet? Gönlünde Güneş var ise, ay'ından aldığını bilirsin, ‘Güneş’ten gelir’ dersin. Yıldızları taklit eden, sokakta yanan lambaya benzer. Yıldızlar EVLİYALAR’dır. Yumağın demeti, Güneş, PEYGAMBER EFENDİMİZ, alemlerin PEYGAMBER’i; yeri değişmez. Aydan gelen, ALİ’ye uyandır; yıldızdan gelen, VELİ’ye uyandır. ‘ALİ’ye gücendim, VELİ’ye uydum’ dersen; yıldızın parlağını göstersem, ben mi yanılırım, sen mi? Gönül en parlağını seçer, bize ne söz düşer. Bana parlak gelen, sana gelmezse; ben mi hatalıyım, sen mi? Hayır, ne sen ne ben. Her kulun yıldızı, kendine parlak gelir. ![]() (Kimi EVLİYALAR’ın yollarının döndüğü, yani evliyalıklarının kaybolduğu söylenir. Ne dersiniz?) EVLİYA’nın dönüşü olmaz, dönecek olan EVLİYA olmaz. ALLAH’ım lütfunu ihsan edeceği kulda ŞAŞMAZ. Payeyi kuldan alanlar, kulun yücelttikleri. ![]() Eğer yol gösteren gerekmese idi, EVLİYALAR gönderilmezdi. EVLİYALAR niye gönderildi? Ayrıca kitap mı yazdılar? Yol mu çizdiler? Sadece RESULÜ’nün Yolu’nu gösterdiler. Kuluna o yolda örnek oldular. Olay budur. EVLİYALAR, yolundan alıp verenler, kendilerini bildirenler, ancak mürşit olabilir. ![]() ALLAH’ım her yarattığının gönlüne, KENDİ’nden verir. KUR’AN’ı kulağına üfler. Ne var ki perdeli kullarına, PEYGAMBERLER’i EVLİYALAR’ı gönderir. ‘Nasıl?’ dersiniz. PEYGAMBERLER’e biat edenler de kuldur, isyan edenler de. Biri perdeli, biri perdesiz. ‘ALLAH’ımdan mıdır?’ derseniz asla. Kula dünya uygun gelirse, perdesini kapar. Halbuki, rahatı nerde bulacağını bilmeyendir o kul. ![]() ...eğer kulluğunu bilmiş isen, kuluna kul gözü ile bakmış isen. Unutulmasın; her yarattığı iyi-kötü, O’nun kuludur. O’nun kuluna edilen söz, O’nun NURUNA’dır. Kulun ölçüsü O’ndadır. Sen ne iyi, ne kötü diyemezsin, ölçüye vuramazsın. Ne var ki, müstesna kulun yaratılışı, dünyaya gönderilişi sebebi ile ölçüsü ile gelir. PEYGAMBERLER ve EVLİYALAR. Onların ölçüsü, dünyadan verilir. Öyle kullar, kullarca istek dışı sevilir. ![]() EVLİYALAR’ın yükünü ağır dersiniz, elbet ağırdır. Ne var ki, kaldıracak gücünü de, ALLAH’ım yüküne göre verir. ![]() ALLAH’tır yolun aslı, ve yol KUR’AN’ı KERİM ile tamamlanır. TEVRAT, İNCİL, ZEBUR, yola girişi gösterir; KUR’AN-I KERİM varışı. (Musevi, İsevi’lerden EVLİYA olur mu?) Elbet. ALLAH’ımın kulunda, İsevi-Musevi değil, kulluk aranır. Kulluğunu bilmiş ise, kullarını sevmiş ise; EVLİYA neden olmasın? Olmaması için sebep var mı? ALLAH’ını bulmuş, dünyada ismini hayır ile andırmış her kul, EVLİYA’dan sayılır. Ne var ki gaye; benliğine hizmet değil, cümleye olsun. ![]() Dünyanın vergisi neden olmasın, kul dilerse neden bulmasın? Kayıp da kazanç da mevcuttur. Kazanç olmayacak ise, PEYGAMBERLER gelmezdi, EVLİYALAR demezdi. ![]() Merakınıza düşen bir olayı vereyim. ‘Zaman olur, evliya dahi borcundan uzak kalır’ dersiniz. (Bektaşi mi?) Bektaşi demedim, ULU dedim, EVLİYA dedim. EVLİYA’nın aldığı da YÜCE’dendir. Dünyada yaşadığı günde, ona da hami olan gelir. Gelişin önemi büyüktür. Kanala bağlıdır. ALLAH’ımın İZNİ ile, onun yarım bıraktığını ULU’su tamamlar. Daha evvel dedim. ÖZ’e bakın, yoruma vermeyin. Mürşidin sözüne sohbetine katılın, ibadetine değil. ![]() Görmediğin yıldızda, neyin gizli olduğu bilinmez. ‘Yıldızı gördüm, adını sordum, sırrını aldım’ dersen; taklide düşmüş olursun. EVLİYA’nın sırrını soramazsın, elinden alamazsın. Sadece NUR’u ile NUR’lanırsın, AŞK’ı ile beslenirsin. Mendil olsa, eline verse; terini silinirsin ![]() ‘Girdikte meraya, saydık kuzularını’ dendi. Onbir’de kalsın, ötesi sayılmasın. Sayan ile görenin, çobana azık verenin yoldaşı olduk. Saymadığımız kuzulara, otu ayırmadık. Ayıranın olduğunu görmedik. ‘Niye saydın?’ diyene; onbir’i öne aldım, onlara öğüt verdim. ‘Davarı sarın’ dedim, onları kuşak yaptım. ‘Açılsın açıldıkça, kuşağı genişledikçe’ dersem, sözü sona bağlamış olmam. Çünkü hiçbir olayın, ne başı ne de sonu vardır. Birinin bittiği yerde, öbürü başlar. O’nun VERGİSİ’ne uyan, GÖRGÜSÜ’nde kalan her EVLİYA’nın vazifesine düşen. Her bir EVLİYA, onbir öğretmen yetiştirir. ‘Hoca’ diyene, ‘Yanlıştır’ derim. Hoca, hatmeder; öğretmen, öğretir. YUNUS ![]() YUNUS’um “YM” der, sözü geçen güne ekler. Davarda saydığımız onbir’i bekler. Gücümüz yeter. Çünkü O’ndandır, O’nun EMRİ’ndendir. “Varsın kumunu deryaya salsın.” der, sözü benden ister. Söz senindir YUNUS’um. “YUNUS’um geldim, davarda onbir’i saydım. ‘Onbir’den öteye gitmez misin?’ demeyin. Benim, senin, onbir’in yüzbir’indeyiz. Söz cümlenindir. Beline kuşak sarmazsan, bedenin beli bükülür bilirsiniz. Yolumuza öncü koymazsak, yol şaşırılır. Onun için ALLAH’ım onbir’e İZİN verir. Her bir EVLİYA’nın, onbir yetiştiricisi vardır. Görünen binlercedir. Ne var ki, binlerce ışık tutan gerek. Sanılmasın onbir, binlerden gayrıdır. Bir mecliste yüz kişi varsa, yüzünün de ayrı vazifesi vardır. Onbir, ışık tutandır. Saki olup şarap sunan değil. TABDUK’un kapısında, otuz yıl çalıştım. Çalışmaya alıştım, alıştıkça oluştum. Ne var ki, ışık tutamadım. Sadece saki olup, şarap sundum. Şarabı sunmak için; üzümü beklemek, şarabı oldurmak gereklidir. Yani, kendi malındır. MEVLANA HAZRETLERİ daha önce demişti, ‘Senin olan, sadece AŞK’ındır’ Benim sunduğum da, kendi malımdı. MEVLANA HAZRETLERİ hem ışık tutucu, hem şarap sunucudur. Onun malik olduğu mertebe, PEYGAMBERLER’e layık görülen mertebedir. Hiçbir EVLİYA, onun mertebesine varamaz. Müzeyyen günün gönlüne dolduğu, YARATTIĞI her varlığa, aynı AŞK ile baktığı bilinir. MEVLANA HAZRETLERİ’nin AŞK’ı, kainata milyonlarca defa dolar. Ne sadece kuluna, ne sadece yoluna idi AŞK’ı. Aşamadığı dağı, gönlü ile eritir; geçemediği köprüyü, dili ile kurdurur; ekemediği toprağı, niyazı ile yeşertir. Amma isteği, sadece cümleye. YARATTIĞI karınca, kaderini verince; kul niye baksın, kendinin olmayana gönül taksın? Onun AŞK’ında; cümle BİR’di, her kul PİR’di. Derdi, deva gördü. Bedendeki dert, gönle şifadır. Gönlün şifasını, beden hazırlar. MEVLANA HAZRETLERİ der ki: “Sözünü ettiğin, semaya tuttuğun, beni yücelttiğin nedendir? Unutma ki cümlemiz, bir bedendir.” HAK’ta olan, hakikati görür. Tevazu, olumu hazırlar. Selam olsun sizlere, geldik durduk düzlere.” dedi, YUNUS’um ![]() BEZM-İ EZEL’de kulun kaderi yazılıdır, AŞK’ı değil. AŞK’ı oradan yazılaydı; ne HAZRETİ MUHAMMED mağaralarda olur, ne İSA çarmıhta görülür, ne MUSA tur dağına varırdı. ‘AŞK O’ndan, meşk O’ndan’ der otururdu. Halbuki hepsi O’nun AŞKI’nı aradı. En son aradığını gönlünde buldu. Mademki her kul O’nun NURU ile gelmiş, aynı şartlarla bezenmiştir. PEYGAMBERLER elbet bunun üstündedir. Çünkü onlar da kulları için vazifelendirilmiştir. Oradan yazılı gelse; ne PEYGAMBERLER’e, ne EVLİYALAR’a gerek görülmezdi. EVLİYALAR gönül yapılarına göre, PEYGAMBER EFENDİMİZ’in ASHABI’ndan DÖRDÜ’nün seçtiği kimselerdir. ‘EVLİYALAR’ı onlar mı seçer?’ derseniz, onlar kendilerini seçtirir. ASHABI, PEYGAMBERİ’nden verir. Onun için HAK YOLU’dur. Hangisi olursa olsun, kimden gelirse gelsin; KUR’AN’ın dilindendir. Her kavmin KİTABI verildi, cümlesi KUR’AN’da derildi. YUNUS ![]() (...‘HAMZA BABA iflas etti’ demesine) Elbet iflas etti. Çünkü kendini dünyanın her türlü yükünden AŞK’ı ile sıyırdı. EVLİYA kulu dünyaya, ‘İflas edeyim’ diye bakar. ‘Hey!’ demeyi silinceye kadar, ağır yükü sırtında taşır. ‘HU ALLAH! HAY ALLAH! YA ALLAH!’ dedikte, kendini sildikte; O’na varmış olur, o zaman türbe kime kalmış olur? ![]() ‘Ben her an ALLAH’ım ve RESULÜ ile beraberim’ demek için, EVLİYA olmak gerekmez. ![]() Kendi hatasını örtmeye çalışan, VELİ kul olur. Evliyalığı çalışması ile değil, bilmesi ile alır. YUNUS ![]() Unutulmasın, her görülen mavi yeşil veya diğer renklerin, gelen MELEKLER'den değil, EVLİYALAR da renk-renk yıldızlar halinde görülebilir. Yorum renklerle olmaz, her an ayrı rengi almaz! Gün gelir yeşile, gün gelir kırmızıya dönüşür. ![]() El an hayır ile anılan, 'EVLİYA' diye söylenen her yaratılan, zerrelerden oluşan bilgilerini yaydıkları gibi, göçte toplarlar ve her gün anılırlar. 'Güzeli bulun, güzeli verin.' dediğimiz hep odur. Odur ki, sizi bulur ve dilenen yere yükseltir. ![]() "...‘Bardakta su olaydım, kuluna hizmette kalaydım, deryayı kulu ile bulaydım’ diyen, suyun hizmetine ortak olmaya çalışan her EVLİYA, deryayı kendinden uzak bilmez; ne var ki, hizmetten kalmayı asla dilemez." dedi, HAMZA DOST ![]() "...Doğuştan gönlünü açanların, dilenen yerde DOST KAPISI’nı bulanların; her anı, her demi doğruyu bildirir, doğruda gerçek olanı buldurur." dedi, HAMZA DOST sözü aldı, PİR SULTAN ABDAL ile postunu günde gönüllere serdi. Dedi ki: "Doğuştan bilenler, (ERENLER mi?) EYVALLAH.-, geminin kaptanlarıdır; kendinden kendine dönenler, dumandan sıyrılanlardır..." HAMZA DOST PİR SULTAN ABDAL |