Pir Sultan Abdal

17
(Resim verilir)
 
“PİR SULTAN ABDAL derler adıma. Verenin vergisidir, tadanın görgüsü. Görenin saygısıdır, uyduğu sevgisi. Arı balda, kuş dalda. Kendim. Çadır dersen kapısı, ABDAL da eşiğidir. Eşikte durdu, dumanı arkaya aldı. Dumansız köye baktı. Neler gördü neler. Ağaçtaki meyveler, çiçekteki hayvanlar, hep neyi tekrarlar. ‘Aşığım sana, seni VEREN’e.’ derler, döner dururlar.” 

13
YM. dedik, sözü ABDAL’a verdik. “Derdi derde katarsan, top edip atarsan; elinde pası kalır. Has olan, yükünden kurtulandır. Has olan şeklini koruyandır. ‘Şekil nasıl korunur?’ dendi. Dünyadan göçse bile, adına katılmaz hile. YUNUS denilir anılır, öyle şekle bağlanır, dünya hali söylenir. Adımı söylediler, ölümüme ağladılar, dizlerini dağladılar, ABDAL’ı şekil ile andılar. Selam sizlere, aldık bizlere.”

6 mayıs
"Doğudan batıya gelir, yaprak ile dalı bir görür." dedi, PİR SULTAN ABDAL söze girdi. "Hangi dalı tutayım, nerde öğüt atayım, akan suya bakayım, gidenden nasip sorayım dediysem, ABDAL diye anıldım, şikayet ettiğim gün yanıldım. Ne derlerse desinler, bal ile kaymak yesinler, beni sorguya alsınlar, dilerse dâra çeksinler, asılandan sorsunlar, şikayetim olamaz, ABDAL hata bulamaz, bulana gönül koyamaz." dedi dostumuz yürüdü.

12
“Destan yazalım,
 seveni saralım, 
her geçene soralım, 
delide bildiğini 
VELİ’de görelim.” dedi 
PİR SULTAN ABDAL geldi:
 “Dizi-dizi dursalar, 
her geleni sarsalar, 
sizi bize sorsalar; gördüğüm gibi derim,
 sevdiğime söz sayarım.
 ‘Sen-ben.’ deyip ayırma.
 Yerim cümleye açık olmasa da,
 gönlüm kainata açıktır.
  ‘Türbe?’ denilir sorulur, 
‘Yerin?’ diye aranır
. Onu dedim;
 türbeyi değil beni ansınlar, 
gerçekte duyana uysunlar. 
‘Doluyum.’ dediği yerde, elimi bilsin elde.
 EYVALLAH. ‘Oruç namaz’ denildi, ‘Kılmam? ‘diye soruldu.
 Kılandan kılmayandan ALLAH’ım RAZI olsun. Yoğurt misali mayayı alsın. Güzellik alışta elbet. 
‘Gelişe uyduran mı,
 YOLU’nu bildiren mi?’ denilir.
 Unutulmasın, meyve erdikte ele gelir. 
‘Yere düşen?’ denildi. 
Yere düşen, yeni ağaca namzettir. 
Çok ile azı dert etme, ‘Madde manayı siler.’ deme.
 Manayı izledik te, 
gönlünü besledik te; mana maddeyi siler, 
kulunun yüzü öylece güler.
 VEREN’in sereni olalım.
 Serdiğimize aklımızı takmayalım. Ser, yürü; gelecek sergiye kendini hazırla. Alacaksın, mana ile dolacaksın. Geçenin oluşturduğu, olayların eleştirdiği, 
dost-düşmanı birleştirdiği günde; 
kendini bulacaksın. ‘Ne demek?’ dendi.
 Ayrıya düşülmeyen gün demek. 
Dost isen düşmanı bilmezsin.
 Başına taş gelse düşman olmazsın.
 Söylediğim odur. Yerden gelen,
 YÜCE’nin VERDİĞİ’dir. Geçici olan, 
ekin misali biçilendir,
 biçildikten sonra dahi 
türlü hale düşülendir.
 Un oluşu, kulun bilişine denktir.
 ‘Sabah doğuşa,
 akşam batışa.’ dersiniz, 
dönüşten dem vurmazsınız.
 Gece ile gün döner, birbirini dener. 
Olaylar öyledir. Geldik bileceğiz, bildiğimiz gün olacağız. 
‘Bilmezsem?’ denmesin,
 bilmeyen kalmaz.
 Dengeyi bilmeden kurmaz.” 

28-2
“Darı ektim gelene, 
türkü dedim gülene,
 gölge verdim sorana.” dedi, 
PİR SULTAN ABDAL geldi:

 “ ‘Darıları ekelim mi,
 püskülünü alalım mı, 
yiyene koçan verelim mi?’
 dedim, güldüler, 
kayadan sesimi saydılar. 
Sayıdan maksat, derdine aşayan, 
seyrini döşeyene saygı duydular. ‘Dağ yüce aşamadım, yaylada taşa vuramadım, ‘Cevizi kırayım.’ dedim vuramadım.’ dersen, elbet gülerler. 
Koca yaylada 
taş bulamazsan, ‘Cevizi yiyeyim’ diye kıramazsan; hata ne kurdun ne kuşun, 
kendin düşün taşın. ‘Kar olsa eriyecek,
 yol bulsa ovaya inecek.’ dediler, ABDAL’ı uzak gördüler. 
Uzakta güzeli gördüm, 
kar ile balı kardım. Sevdim seveni,
 kökten vereni. 
Cümlenize selam.” dedi, ABDAL yürüdü.



8-2
"Güzel gün geceyedir, güzel söz heceyedir, kulun dumanı bacayadır." dedi, PİR SULTAN geldi: "GÜL'den sevgili, topraktan övgülü olalım, veren ile seveni bilelim." dedi. 

9
"Kapı açtım girene, ayna verdim görene, toprak versek sürene." dedi, PİR SULTAN ABDAL geldi: "Dağda diken aradım, ayakta düzeni buldum. Ne çıkandan şikayetçi oldum, ne elini çekeni kınadım. 'Olaydın elde, gülerdin sözde, deseydin sazda; derdini anarlardı, sana yolunu sunarlardı.' dediler. Ne gördüğüme baktılar, ne duyduğumdan aldılar, ne beni bildiler, ne güzele uydular. ALLAH'ım uydursun, güzeli buldursun." dedi, sohbette olanları selamladı. "El vereyim gelene, sır vereyim sorana, ses vereyim durana desem; gönüller BİR'de kalır elbet, cümle BİR olur." dedi yürüdü.

23
ABDAL sözü aldı, 'Soylu.' denilene güldü-güldü: "Yaya gider, soya güder, aydan güneşi sorar. Soran elbet bulur. Soylu misali, kaygusuz kalır. Gerçek onda mı, bende mi? Gerçek, arayandadır. Çünkü arayan bulur. Yerde taş olsa, ayağı ile değil, eli ile kenara çeker. Taşta dahi incitmeyi öngörmez, sergide hatayı bulmak istemez. Verdiğimiz elde HAKK'ın ELİ vardır. Duran yorumdan uzak kalandır." dedi, yürüdü.

9-2
" 'Ayağım yerde, gönlüm sende.' dediler, adımı ABDAL'a saydılar. Kahır bende olmadı, kaygu bedene dolmadı. Yoğun yayan yürüdüm, ağaca kuşak bağladım. Ne derlerse desinler, ABDAL'ı seyirde görsünler."

10
Kaşık aldım çorbaya, erzak koydum torbaya, gönül verdim, emek yaydım cümleye." dedi, PİR SULTAN ABDAL sözü aldı: "Sayıya vuramadım, saç uzun taramadım, güzeli yiyip çürüğü kimseye veremedim. Ağaç buldum yayıldım, suyum içtim ayıldım, dileyenle bir oldum. Olalım bilelim, el ele verelim." dedi yürüdü.

14
PİR SULTAN ABDAL sözü aldı: "Sütü içtim, ayağım yere koydum. Doyduğum sandım, AŞKI'nı her gün açtım. Yoldan geçtim, seherde sözünü biçtim. Ham sözü felekten, ham meyveyi daldan bekledim." dedi, ABDAL yürüdü.

19
"Sert kayadan aşarsam, su olup yüksekten taşarsam, değerini bilenin gözündeyim." dedi, PİR SULTAN söze girdi: "Korkuya el vermeden, sargıya diz bükmeden, doğana uydum. Şahini tepede gördüm, 'Yanına varsam, katına girsem.' dedim. Gülenle güldüm, sabrına yol verdim. Çağırana söz gerek, anlayana ÖZ gerek, elbet verdiği yürek. Aldım verdim, yardım diye koştum. Dediğime şaştım. Yaptığım yardım değil koz idi, her halim söz idi. Yardım demediğim gün, söz ile girmediğim yön; kendimi bulduğum, ÖZ'üme döndüğüm an oldu. Eğer 'Yardım' deyip girdi isek yanılırız, sadece var olanı var olanla paylaşırız. Yardım, alışverişten sayılır. 'Madde vereyim, mana alayım.' diye yardıma koşarsan, kendini avutmuş olursun. 'Aldığımı, gördüğümü paylaşalım.' diyelim, alışverişe asla düşmeyelim." dedi, PİR SULTAN selamladı.

8
"Hayra alsam gördüğümü, yolda bilsem erdiğimi." dedi, PİR SULTAN ABDAL söze girdi: "Beni benden bildin mi? Beni benden sordun mu? Beni benden aldın mı? Bilmediğimi veremem, verdiğimden ölçü alamam, benden beni ayıramam. Benden alacağın, sende bulacağındır." dedi, cümlenizi selamladı. 

15
"Davarın olduğu yerde, çobanın sözü geçerlidir. Davarı bildi isek, değişen düzenden sorguya düşmezdik." dedi, PİR SULTAN ABDAL sözü aldı: "Yol üstüne yol örülmez, dağdan dağa ip gerilmez, sirke ile helva karılmaz. Her olay, yerindedir. 'Yağım var, unum yok.' dersen; gelen günü bekle, üzümü erdikte topla, olumsuz dediğin, gönülden sildiğin her olayı katla. Sevgi düzeni oldurur, sevgi kuluna buldurur, sevgi kayguyu kaldırır. Ne makas, ne bıçak gereklidir kesmeye; ne de bilinmeyen vardırır susmaya. Dağdan aşan gelir, sudan içen bilir, saygı her kulu sevdirir. Salâh'iyet kulunun gönlündedir." dedi, ABDAL yürüdü.

31
"Gemiyi alsan ele, sözünü versen dile; gerçeği diyeceksin, sohbete bal misali gireceksin." dedi, PİR SULTAN ABDAL sözü aldı: "Geldik gülene, verdik sorana, 'Nerden geldin, nerden buldun, nerde durdun?' diyene sözüm; gün gibi geldim, güneş gibi verdim, gece gibi kayboldum, ne var ki gönüllerle kalb oldum. Derdest olduk bilenle, AŞK'ı ile dolanla; kainat açık, 'YARATAN BİR.' diyenle, demde günü seçenle. 'Günün seçileni denildi, ayrıya nasıl düşüldü?' denir. Konu, YARATAN'ın; 'Yazmaktan daha çok, yaymakla görevlendirdiği kullarından olunuz.' Dediği gündür, seçilen gün. Yeminden uzak kaldığımız, sadece O'na yöneldiğimiz, 'O'ndan geldi.' diye her varolanı sevdiğimiz gün; seçilen gündür. 'Demden murat nedir?' denilir. Anda cümlemiz beraber, cümleniz gibi. BİR'liğe geldik, BİR'liği bulduk, öyle ise yemin gerekmez. Bilenin bildiği, VEREN'dendir. Sohbetimiz açıktır, yapıya göre değil, kapıya göredir."

8-1
"Dost diyelim, selamını iletelim." dedi, PİR SULTAN ABDAL sözü aldı: "Dost ile yolu yürüdük, her ırmaktan suyu aldık, yol uzadı biz kaldık; 'Derdest olalım, dostlara el verelim.' dedik, cümle ile hemhal olduk. Kandan aldığını sorsan, candan verdiğini bilsen; yeni dostlar ararsın, her çiçeği sorarsın. Kement attığımız attan beklediğimiz, koşudur. Demet aldık bilenden, yolu sorduk görenden. Geldik gidelim, cümleyi selamlıyalım." dedi, PİR SULTAN yürüdü.

3 kasım
“Arpayı ekelim mi,
 buğdayı çekelim mi, 
darıyı yoluna dökelim mi? dedi.”
 PİR SULTAN ABDAL söze girdi: “Yerden gökten aldığımız,
 seve seve sunduğumuz,
 'Bir var, bir yok.' diye 
dünyaya güldüğümüz bilinir.
 Bilindiği kadar, fikirler arınır.” dedi,
 PİR SULTAN ABDAL yürüdü. 

1 aralık
“AŞK’ı dilde öğrendik,
 gönülden öğrettik.” 
dedi, PİR SULTAN ABDAL sözü aldı: “Soğuk sıcak bilinir,
 ağlayana gülen gösterilir. 
Tok olan, aç ile korkutulur.
 Yerini bildi isen, kadere neden bahane ararsın?”
 dedi, ABDAL yürüdü. 

20
"Şarkı desem sayım yok, gönül verdim sözüm yok, kimsenin yolunda gözüm yok." dedi, PİR SULTAN ABDAL sözü aldı: "Sazı bilene verdim, sözü diyenden aldım, geceyi gündüze çevirdim. Dost elini buldum, dost diye geldim. Selam olsun, kaygı silinsin. Her gecenin sabahına gülünsün."

31
"Dağdan aşamam dedim, düzde yaşamam sandım. Dağı da aştım, düzde yaşadığıma şaştım." dedi, PİR SULTAN ABDAL sözü aldı: "Gölge beni bırakmasa, su bildiğine akmasa; duranı gören olur, sorana bilen verir. Duman dağdan aşar mı, bilen yolu şaşar mı, taşlı yolda koşar mı? Elden yoldan bilenin, her olaya gülenin yanında gönüllü vardır."

21
"Akan suyun sesine, gönül verdim nesine?" dedi, PİR SULTAN ABDAL sözü aldı: "Altı yolda aradım, her bir yolu taradım, aradıkça eridim, yolun sonunu gördüm. Gördüğüm bende kaldı, altı yol birbirini buldu. (Altı yoldan murat nedir DEDE’ciğim?) Derman dileyen, her bulduğundan ferman isteyen yollara düşer. Her bilirim diyeni deşer, bilmediğine şaşar, şaştığı yerde başka yola koşar." dedi, PİR SULTAN ABDAL yürüdü. 

28
"Gözüm yerde olmadı, sözüm derdi vermedi, kimse olanı görmedi." dedi, PİR SULTAN ABDAL söze sazı ile girdi: "Çaldım sazı el ile, verdim sözü dil ile. 'Her halinde, gül diye aldım.' diyen gelsin mi; 'Verdim.' diyen bulsun mu; güzel, gelen olsun mu?' dediler, benden sefer sordular. Kaynak düzde görülür, yoğurt sütten bilinir, veren-alan sevilir." dedi, PİR SULTAN yürüdü. 

10
"Dağdan akan sularda, gelen bütün yollarda, PİR SULTAN sözü alır, oğula düzen verir."

16
"Dökülen yaprağı saydım, gördüğüm olaylara doydum." dedi, PİR SULTAN ABDAL sözü aldı: "HAK KAPISI kapanmaz, HAK ADI'na gelene; HAK KAPISI kapanmaz, 'YAZAN BİR'dir.' diyene; HAK KAPISI kapanmaz, 'O'ndan geldim, O'na döneceğim.' diyene. 'Kapı açık girelim, cennet neymiş görelim, dünya verdi yiyelim.' diyene de ki: Dünya her yaratılanın, sahibi O'dur. 'Geldim, gördüm, kulluğumu bildim.' dersen, dünyan cennettir. Yoğurt yedim ekşimeden, sütü aldım taşırmadan, bir kuldan öbür kulu aşırmadan." dedi, PİR SULTAN ABDAL yürüdü.

7 aralık
'Aşamam.' dediği gün, ABDAL'a güldüler. Gördüler ki, bilenler ölmeden öldüler. Bağış senden olaydı, ABDAL yolda kalaydı, kim bilir, kim görürdü, yoluna kim yürürdü? Yaydan çıkan ok misali, vardığını kim görürdü? "ABDAL adım anılır, 'Yuyan.' diye söylenir, el ele ile bağlanır, gönül AŞK'la dağlanır. Kör kuyu veresiye, sesini alasıya, 'Yuğdum geldim.' diyenin, sözünü kırasıya. Gel gelincik tarlasına, gör örümcek ağını, sev üzümün bağını, sev gözümün dağını. 'Alsam.' dedim sözünü, 'Destan.' desem özünü, kim anar kim yanardı, kim görmeden kanardı? Gördüm, bildim, geldim, döndüm." dedi, ABDAL yürüdü. 

28-2
"Dağda karı gördün mü, yünü hırka ördün mü?" dedi, ABDAL sözü aldı: "Ocak buldum odun yok, odun alsan yerin yok. Odunu alalım hep bir olalım, ocak başı diyelim bir ocakta ısınalım. Bir ateş, birine de yeter binine de. Birliği bilmekte, birliğe uymakta, birlikte selameti bulmakta; kulun zahmeti değil, HAKK'ın RAHMETİ vardır. (DEDE’ciğim, bu son yazdıklarınız, diğer guruplarla ilgili mi?) Cümle için verilir. Sözün geldiği değil, günün verdiğine hizmettir." dedi, ABDAL bildiğine cümlenizi çağırdı. "Uyan uymayan var olsun, varlığında kendini bulsun." dedi, yürüdü.

25
“ ‘Şarkı türkü…’ diyene, adımı söyleyene, ‘Derman sözde.’ diyene, (Bu yazdıklarınız r hanıma mı DEDE’ciğim?) selam ile gelirim, ‘ABDAL’ diye anılırım. Destek HAK’tan oluşur, gönüllerde buluşur, güç öylece birleşir. Eylemin güzeline, GÜL’den gelendir derim, halden verendir derim, sevgi dolandır derim. Güzel söyler, güzel beklerim. Elbet her sözüme HAKK’ın ADI’nı eklerim. Eylem, sevgi eylemi olmalı, her kulu sevgide oluşmalı. Ne var ki, aynı kanalda buluşmalı. Konuk yerini sorar, yerde dengini arar. Aradığı dengidir, ‘Güzel…’ denen rengidir.” Demde selama durduk, soruyu divana ulaştırdık. 'Destek olunuz sevmeyi deneyiniz. Sevilmeyen itilir, sevilmeyen atılır. ‘HAK yarattı.’ deyiniz, O’nun AŞKI’na seviniz. Seviniz ki oluşsun.’ denildi. Cümlenize sevgileri sunuldu.

7 mart
"Çifte ata gem vurdum, çifte kuşa yem verdim. Saydım buğday tanesi, nerde dostun hanesi?" dedi, ABDAL yoldan bekledi. "Kapı-kapı aradım, sırma saçı taradım. Gidene el salladım, geleni gözden ÖZ'den kolladım. Yerden toprak alaydım, boş tarafa koyaydım; örtü yerde kalırdı, çiçek benim olurdu." dedi, ABDAL yürüdü. 

14
“Köşke kapı olaydım,
 yoldan öyle geleydim, ‘Elim öpen.’ diyeydim; ‘Fistan sana uymazdı.’ denilir. Köşkün yapısına,
 kul olsam kapısına;
 elden GÜL’den alanın, her nefeste bulanın, DOST’una selam verenin
 yardımındasın denilirdi.”
 dedi ABDAL, söze köşk kapısından girdi:

 “ ‘Ahır dolu at ile,
 göl dolu yat ile.’ diyene de ki; ‘Attan yolun alırsın, 
gölde duran yattan ne bulursun?’ 
Güzeli aklım aldı,
 çirkini gönlüm sildi; ak ile karayı, aynı kazanda kardı. 
Selam DOST ile ‘Dost.’ diyene,
 selam her kulunu Dost bilene.”
 dedi ABDAL yürüdü.

21
"Katık alsam yola düşsem, dilediğim kuşu tutsam, adını bilsem bilmesem, karda izini sürsem, gelen var mı diye baksam, yolum kalır mı?" dedi, dergah yoluna duran, sorduğuna kendi cevap veren, aradığı her yerde gördüğü her kulda, 'Şerden uzaksın.' diyen, bağımsız gönlünü, bağımlı kulluğu ile özleştiren PİR SULTAN ABDAL; ağaca ayak attı, gölgesinde yattı, gönlünde niyet tuttu."YA ALLAH! YA ALLAH! YA ALLAH!" diye diye kendinden geçti, sözünü öylece seçti. "Dost aşı, düşman taşını silker." dedi, yürüdü.

4 nisan
"Yol bizde, söz sizde olsun." dedi, PİR SULTAN ABDAL sözü aldı: "Ata dizgin vuralım, dengi düzde alalım, 'Gel.' diyeni bulalım, 'Dost.' diyenle kalalım. Aşın tadı olaydı, sohbet bizde kalaydı; 'Az, uz, düz.' derdik, kaleden kaleye uzardık, toprağı ağaç dikelim diye kazardık. Alanı bilendeniz, kalanı görendeniz, cümleyi sevendeniz." dedi, ABDAL yürüdü.

23
"At ile düştüm yola, 'Uyalım.' dedim hale, hırkayı astım dala. Yel esti sel bastı, bilen bilmiyen koştu. Doyum ne dağda ne bağda bilmezsen, doyum bir dalda bir GÜL'de görürsen. Soyun doğduğun halde, suyun aradığın yolda. Güç gelmez bağlanırsan, güç gelmez hallenirsen. DOST halini bilsene, neler gördü sorsana, her kapıda dursana, ağlayana gülene, yoklukta 'Var.' diyene elini uzatsana." dedi, PİR SULTAN ABDAL sözü aldı: " 'PİR.' dediler, güldüler; sultanlığı, halime verdiler; 'Abdal' diye tozumu vurdular, beni ben ile kardılar. Karınca kararınca, bir araya gelince, vara yoğa gülünce; 'El ver dilinde kalsın, gül ver bahçende olsun, söz ver gönlünü doldursun.' dediler, YEMEN'den mektup saldılar. YEMEN şahit istemez, destan vereni sormaz, kem sözünü hiç almaz. Elbet gelen HAK'tandır, ben söylersem HALK'tandır. Dün geldim diyesiye gülenin dostu oldum, sözümü ölesiye cümleye verdim." dedi, ABDAL yürüdü.

9
"Karşı karşıya gelsem, gölden aldığım balığı versem, bilenden yerini sorsam; şikayeti olmazdı, benden sırrı almazdı." dedi, sözü KAYGUSUZ'a verdi: 

13
"Düz ova vergilenmez, düz ağaç sargılanmaz, sözü bilen sorgulanmaz." dedi, PİR  SULTAN ABDAL söze girdi: " 'HAY.' dediysek, düzene değil sezene. Söz dediysek, YAZAN'a, kusur bulmadık dizene. Düzene ayak atanlar, ayağı pula satanlar, her gölgeyi 'Kaygu' diye sezenler, uzak kaldı, niyete uyanı bilmeden gezenler, 'Olur olmaz.' diye yozanlar; adımızı saraydan attılar, sözümüzü bilmeyene kattılar. Bilen bilir gözleriz, gören bulur izleriz, cümlenize söyleriz. MERYEM nerden aldıysa 'Yeri nerde?.' dediyse, ABDAL da onu söyler. Ağaç köklü değilse, kökü saklı değilse, bulana el veririz." dedi, ABDAL yürüdü

7
"Erimezse dağın karı, toprak bilmeyecek yarı." dedi, PİR SULTAN ABDAL söze girdi: "RAHMET senden ALLAH'ım, 'Zahmettir.' diyemeyiz. Karlar erimese bile güneşi bekleyeceğiz, gelmeyi diledik dönmeye İZİN isteyeceğiz, DOST bildik cümleyi kayguyu sileceğiz. ALLAH'ıma niyaza durduk, 'AMİN.' diyelim. Tatlı aşa tatlı söz ile katılalım. Ayağımız HAKK'a yürür, yolumuz HAKK'a götürür." dedi, PİR SULTAN ABDAL selamladı, yürüdü.

5
"Fistan giydim yamalı, tozu yerden almalı. Bildiğince kalmalı, sevdiğince dolmalı." dedi, PİR SULTAN ABDAL söze girdi: "Doyuyorsam SEN'dendir, doluyorsam yöndendir, bildi isem gönlüme aldığımdan, cümleyi sevdiğimden. Gerçek bilinir, yanıltmaz. Destek değişene güç vermez. 'Kavak.' dedi, YUNUS misal verdi. Dikine destek olur, doğruyu öylece görür." dedi, ABDAL yürüdü.

22
Dört ER’den soru geldi, ‘Görevimiz nedir?’ dendi. DOST KAPISI YUVA’mız, DOST yapısı havamız, DOST’un EMRİ halimiz. Her yuvanın dört duvarı vardır. Dört duvarda dört köşe vardır. ‘Güç katalım’ denilir, cümleye selam edilir. “MEYDAN sizlere açıktır, gelene söz verilir” dedi, PİR SULTAN ABDAL söze girdi: “MEYDAN’a ER olan gelir. MEYDAN’da ER olan kalır. MEYDAN’a geldik, ‘EYVALLAH.’ dedik. (Benim düşündüğüme de mi ‘EYVALLAH’ dedeciğim?) Evet. Kazanlar kurulur, DOST aşı karılır, her dileyenle paylaşılır. Sen ben silinsin artık. Yetmeyen paylaşılsın artık. DOST dediysek; postta değil her yerde her yönde DOST arayalım. Gördüğümüz, en güzeli olur. Soruya PİR SULTAN cevap verir.” dedi, yürüdü.

5
“Dolu bardak verdiler, ‘Ayran içsen?’ dediler. Aldım, ‘EYVALLAH.’ dedim, VEREN’in VERDİREN’in niyazına durdum” dedi, PİR SULTAN ABDAL sözü aldı: “İçen, içeni bilir, seven SEVGİLİ’yi bulur. Sevgi, sevdikçe yayılır, sayıya düşen, gün gelir ayılır. Altın gümüş demeden, tatlı ekşi yemeden, aldım somun elime, baktım cümle kuluna. Dedim, ‘Ne yerine, ne gerine. Kim ne yerse yiyeceğim, kim ne verse giyeceğim, cümle ile birlikte olacağım, BİR’de kalacağım.’ Aydın gün öyle olur, sayfada yerini öyle bulur’ dedi, ABDAL sözü MERYEM’e verdi:

13
“Fidan diktim bahçeye, fistan koydum bohçaya. Bohça fidanı besledi, evreni süsledi. Bohçaya koyduğum sandığı doldurdu, gün geçtikçe kulunu güldürdü. Ak yazı yolu bekler, koyun kuzu ovayı süsler. Aldık geldik güzele” dedi, PİR SULTAN söylediği güne döndü. “Her fidan sana bana verir, DOST yolunu gösterir. Açık kapının kuluyuz” dedi, yürüdü. 

28
“Halk ile BİR olduysan, halkta sefa bulduysan, sen seni aramadan görürsün, özlediğini bulursun. Halka sözün vermezsen, halkta ÖZ’ün görmezsen; ‘Sen, ben.’ diye ağlarsın, başına kara bağlarsın” dedi, PİR SULTAN ABDAL söze girdi: “Gedik gördük az diye, gelmeyenler yaz diye; bilen bilmiyen söz diye, cümlemiz biliriz ÖZ diye. Kucak açtık öksüze, el çevirdik haksıza, diz büktük sayı gördük, DOST ile söz bağladık. ‘HAK bizimle, HAK sizinle, cümlemiz ÖZÜN’le ALLAH’ım.’ dedik,, bilene bilmeyene el salladık, selam verdik” dedi, PİR SULTAN ABDAL yürüdü. 

6 eylül
“Su içtim kana-kana, AŞKA düştüm yana-yana, O'nu buldum döne-döne. Ak koyun kara koyun, oynanmaz halka oyun" dedi, PİR SULTAN ABDAL söze geldi: “Ben aldım HAK'tan bildim, sen aldın halktan sandın. Değişen nedir? Aynayı tutan değil tutturanın maksududur. 'Kapı açık geleceksin, gönül açık güleceksin' dedi, MEVLANA müjdeledi. (Yuvanın sahibine, a) Konuk olma sahibisin gönül yapının. Kumun yerden çoğaldığı özgü günde yayıldığı bilinir, adımında her tane sayılır. Zaman dursa ak ile kara silinir. Gölgeyi bilmezsen, rüyalar bölünür. RESULÜ'ne varsam, halime dursam, HAK ile BİR'liği bulsam; ne tane ne hane görgümü silmez. Onun için her adımına selam ile giresin. (a’ya mı?) EYVALLAH. 'Kapımı kapatma ALLAH'ım.' diyesin. Elbet gönül kapını. Gönül kapısı açık olanın hane kapısı kapanmaz. ÖZ'de bulduğun, sözde verdiğindir. Her kulun sözü, ÖZ'ünden çekirdektir; muhakkak diktiğini bulur, meyvesini günü geldiğinde alır. ER olsun gür bulsun, görevini gittiği yerde de bilsin. ( Ne gibi?) Daha önce verdik."

25
"Aydın günde NUR görenin, gönülde sevgisini dürenin selamını aldık." dedi, PİR SULTAN ABDAL söze girdi: "Her zerre kuluna, kulluğu için; her zerre kulunda, yolluğu için; zerreler BİR oldukta kulu kendini buldukta, cümle ile BİR'liği için."dedi, PİR SULTAN ABDAL yürüdü.