Kaygusuz

15
KAYGUSUZ ABDAL der ki: “ ‘KAYGUSUZ.’ dendiğim, olaylara bigane kaldığım görüldüğündendir. Aslında olaylarda, O’nu gördüm, hürmetimden secdeye vardım. Beni secdede gören, sandı toprağı diledim. Bilen, bilir; şükür, kuluna eğilmedim.”

12
KAYGUSUZ der ki: “Yanmadığımı sandılar, beni tefe koydular. Dünya halimi ben bilmeden sildiler. Yoluma yardımcı oldular. Kazancım şuradan oldu ki; onlar dediler, ben aldım. Her kınadıkları halime, ‘EYVALLAH, siz haklısınız.’ dedim. Kendimi handan ötede buldum. ‘EYVALLAH.’ deseydim, hakkım deyip arasaydım; dünyada kök salardım. Aramadan bulduğum yolumu, kandil ile aradım. Kaygunun temeli, toprağa kök salmaktır. Yaprak olmak güzel, çünkü kökten aldığı halde bağlı değil. ‘Ağaç ULULAR değil midir?’ derseniz; ULULAR’ın, kulları için kök atmış niyetleridir. Sadece yaprak için yaşar. Kaygusuzlukta buldum huzuru, cennette aradım hazırı. Aramayan bulurmuş, KABE’de mekan kurarmış, yumuşak yolunda kumunu elermiş. CANAN için helva karmak, kullarına nasip dağıtmaktır. EYVALLAH.” dedi, KAYGUSUZ yürüdü.

20
KAYGUSUZ der ki: “Cümlesi beni hatalı kıldılar, her kulun hatasını bana yüklediler. Ne var ki; suçlayan beden ağırlığına, onlar düştüler. Ben; aldığım, ‘EYVALLAH.’ dediğim yük için, bir mertebe yükseldim. Dünyada bilmedim, bileydim yüklenmezdim. Elbet başkasının günahına değil, sevabına ortak olmak dilerdim. ALLAH’ımı hep beraber, bulmak isterdim.”

9
KAYGUSUZ der ki: “ ‘Ne oldum, ne olsam?’ demezsen, ben gibi kayguyu silersin. O verdi, O gönderdi, O çağıracak, bana ne kaldı düşünecek.”

23
(Resim verildi: KAYGUSUZ ABDAL)  Dumansız olduğuna,
amansız bulduğuna
şahit istemedi.
Bilenin bildiğine,
görenin yorduğuna ortak olmadı. ‘Olduğum gibi,
bildiğim kadar.’ dedi,
sevdi sevildi,
sevdiğine sevindi. “Yerimi sorarlar,
adımı ararlar,
gelene yorarlar.
Ne gelenden, ne durandandır;
sevabına ortak arayandandır.”

9-2
"Serden aldım, yağmur dedim, rahmeti çamurda buldum. Ekesiye biçesiye, her damlası akasıya." dedi, KAYGUSUZ selamladı. 

24
"Elden ayaktan, yüzden düzden aradığım şekli sordum." dedi, "Aynayı görsen, aynada kendini sorsan; KAYGUSUZ yanlışta mı, yanılıp kaynaşta mı? 'Değil.' desem, rüyamı bilsem, dağ ile ovayı bir tutardım, hataya düştüm diye dağı pamuk misali ovaya atardım. Sorguya rüyamda düştüm, günlerce uykudan kaçtım, yapıcı olanı seçtim." dedi, KAYGUSUZ cümlenizi selamladı.

1 aralık
“Seni beni ararlar,
senden benden sorarlar. ‘Dön kendine.’ diyelim,
kendi aynasını gösterelim.”
dedi, KAYGUSUZ söze girdi: “Ham meyveyi alasın,
söz ile biri bulasın. ‘Değmez.’ diyene, de ki; ’Suyu gür ise, değirmen döner.
Her dönüşte, suyunu çeker.’
Duyan ile göreni yanına alsan,
bilenin gelmesi gerekir.
Hepsinin birbirine uyması gerekir.
Gönüller elbet BİR’dir,
BİR kalacaktır.
Cümle için kainat. BİR’de bulacaktır.
Her var olan, YAZAN’ın YAZDIĞI’nı görecektir. ‘Dost.’ diyelim,
her kulunu dost bilelim.”
dedi, KAYGUSUZ yürüdü.

31
"Doğuya dost gelişir, doğuda DOST buluşur." dedi, KAYGUSUZ sözü aldı: Her 'Dost!' diyene uy sen, her post vereni duy sen, demde oluşan DOST'la buluşan olayları gör sen." dedi, KAYGUSUZ yürüdü.

12
"Serin yerde gezerim, serin sudan içerim, derin kuyudan geçerim." dedi, KAYGUSUZ sözü aldı: "At meydana gelir mi, at bineni bulur mu? Binen, atı bulur meydana gelir. Yorum da öyledir. Önce sonucu değil, yapının temelini bulalım, öylece duvarını örmeyi düşünelim. 'Katıksız yenmez.' denilen, sohbet sofrasında her dilenene sunulan günde geldik, 'Bulduğun güzel.' dedik. Umduğunu alasın, gökte yıldıza selam veresin, güneşte ısınasın." dedi, KAYGUSUZ yürüdü.

16
" 'Dağdan aşayım.' dedim, dostta sevgiyi buldum. Aşamadığım kayaya oturdum. Sevindim, sevindim, gördüğüm her var olanla kucaklaştım. Ocak başı sende mi, ocak taşı bende mi?" dedi, KAYGUSUZ candan cana sevgisini sundu."Geldik bulduk, EYVALLAH! Bulduk sevdik, EYVALLAH! Sevdik doyduk, EYVALLAH!" dedi, KAYGUSUZ yürüdü.

23
"Gölde balık avladık, külde avı tavladık, yağ ile balı birbirine ekledik, 'Ne oluşur?' diye bekledik. Olan, gelen değilmiş." dedi, KAYGUSUZ sözü aldı: "Balık avdan gelişir, yağı ile oluşur. Arı balı çiçekten alışır, kul olana ne karışır?" dedi, KAYGUSUZ yürüdü. 

30
"Aldım geldim 'Düz.' diye, dağa baktım 'Toz.' diye, bilmeyene 'Yoz.' diye. Ben dünyayı bileydim, 'Dünya bende!' diyeydim; ne 'Toz.' ne 'Yoz.' demezdim, kendime söz atmazdım. Alacak, söz olsun." dedi, KAYGUSUZ söze girdi: "Dünya küçük döndükçe, ateş bende söndükçe. BİR olayım, BİR'de kalayım, her gelene ben bakayım. Bakmaktan maksat, nazardır. Bilenden alanın, kendini bulanın, açık gelen aynadır ömrü. Değişen yerde gelişen düzen olur. 'Dağılan.' demedim, 'Değişen.' dedim. 'Çeşme açtım suyu yok.' dersen, kaynakta ara! Ara ki bulasın! DOST diye andığın, BEDİR diye sorduğun; geçmişi geleceği BİR bilen, BİRLİK'te düzeni gören, el ele alan, dizini birlikte toprağa vurandır. Ay misali geceye yön verir, bilmeyene gecede yönünü buldurur. 'Katı.' diye anılır. Cevize benzediği nereden bilinsin? Bilinse, kırılıp yenilsin." dedi, KAYGUSUZ yürüdü. EYVALLAH. (Neye EYVALLAH, kime EYVALLAH?) (ŞEYH BEDREDDİN.) YM.

7 aralık
"Destede elim vardır, güftede dilim vardır, görmeğe gözüm vardır." dedi, KAYGUSUZ sözü aldı: "Yapıya 'Gireyim.' de, kapıyı 'Öreyim.' de, cümleyi 'Göreyim.' de. Dilersem alırım, dilersem kalırım. Demedim 'Dünya vermez.', demedim 'Bilen örmez.'. VEREN GÖREN'dir, VEREN SEVEN'dir, elbet kaderine gülendir, kahrını bilendir, 'Gül.' diye kaygunu silendir. Gel elini tutalım, güzel güne bakalım." dedi, KAYGUSUZ yürüdü. 

21
"Attığım her adımda, demir çivi düzledim. Her ağaca bakınca, birbirine sözledim. Gün, güne ekledim, meyve nedir bekledim. Yoz geleni ayıkladım. Yerini dileyene, sözünü ekleyene, 'Gedik açılır.' dedim. Gel dilersen, gör beklersen, bul saklarsan. Sır sendedir bende değil, ser sendedir bende değil, söz bendedir sende değil." dedi, KAYGUSUZ selamladı. "İki adım öteye bildiğindir, on adım öteye gördüğündür, yüz adım öteye duyduğundur." dedi, selamladı yürüdü.

28-2
"Yardım gelse yayadan, rahmet inse kayadan, güzel solmaz boyadan. Aldığı rengi bilir, ahengi öyle görür. Gez, gör, oku, yaz. Öyle olacak gönüldeki saz." dedi, KAYGUSUZ yürüdü.

8-2
“Atılanı aldım satılanı buldum. Ne gördüğüme ne bildiğime uydum.” dedi, KAYGUSUZ söze girdi: “Tahta oydum at dedim, ‘Pazara ilet sat…’ dedim. ‘Değnekten at olur mu, satsan kimse alır mı?’ dediler, el ile elden verdiğim emek ile alay ettiler, dilenen sözü kolay ettiler. KAYGUSUZ yerden bilmez, sözden kalmaz, bildiğini silmez. Yol akçesi kul akçesine benzemez! Atı verdim yola girdim, her yerde dostu sordum. Kimi ‘Elde…’ dediler, kimi Gül’ü gösterdiler. Sorduğum dostu nerde aradılar? Gönülde nasıl buldular? Elbet sora-sora bulunur. Bulduğun günde çerağ gibi yanılır.” dedi, KAYGUSUZ yürüdü, suyu gönlü misali sürüdü. 

21
"Toprak elden geçerse, kul topraktan seçerse, DOST elini açarsa, elbet toprağı altın olur, kapıyı öyle bulur." dedi, KAYGUSUZ yaydan fırlayan ok gibi geldi: "Toprak bana verdiyse, sana gelendir, toprak sana verdiyse, gelene varandır. Elden ele ulaşır, her kulunu dolaşır. Birde bine varırsın, attığını görürsün. Toprağı taramazsan, verdiğini aramazsan, ne alır ne bulursun, güne gelende ne görürsün?" dedi, KAYGUSUZ geldiği gibi döndü, "Alacağın, vereceğin." dedi, kendinde olanı söyledi.

20
"Delik pabuç giyerim, toprağımı sürerim. Gökte bulut görürsem, şimşeği de severim. Karınca kaçar olur, böceği uçar olur, yağmura el verenler, toprağa düşer olur. Gel yerimi arama, sen toprağı tarama, yoldan yelden şikayete düşme!"(Bir kimseye mi hitap var DEDE’ciğim?) dedi, KAYGUSUZ dost halinde yürüdü.

26
“Kara ata binersem, karlı tepeye inersem, yorum sizden gelmezdi, bahçemde gül açmazdı. Dosta dostu anlatsan, candan alıp CANAN’a iletsen, söze nokta koymazdın, sen nefsinden soyamazdın. Altı atlı yola gitse, altı çoban sürü gütse, yol taş ile örtülür, sürü kurt ile ürkütülür. SAHİBİ gölgeyi siler.” dedi, KAYGUSUZ yürüdü.

2 mayıs
KAYGUSUZ geldi söze: "Doğru veremeyen gelmez, doğru demeyen gülmez, hiç bir kulu yardımsız kalmaz. Dağılan bostan, dağıtanın elindendir. Toplamazsa, cürmündendir. Kaşığı tasa koydum, sofraya her dileyeni çağırdım. Kaşığını alan gelsin, aşını yiyen bilsin. Desin ki: 'TANRI kulundur!' 'Olmaz!' diyene sözüm: 'ALLAH'ım!' diyen, varlığını inkar mı eder? Elbet kul TANRI'nındır, TANRI da kulundur! Yaratılan her zerre ister bilsin, ister bilmesin sadece O'ndandır, 'OL!' dediğindendir. 'Kül olsam, O'na varsam.' diyene sözüm: Her an O'nunlasın! O'ndasın! O'ndansın! Kül olsan da, taş kalsan da. Dünyaya geldiysen, kendini bulacaksın. Ölmeden öleceksin ki, 'An' denildiği yerde kalacaksın. Eriyen demirde sadece, yük kalmaz. Ateşten alırsan, yük, kendini bulur. Kemikte oluşan, satır-satır gelişen, yetersiz yapı. Kesintiden değil, oluşmadandır.
(Hayır mı oluyor o zaman DEDE’ciğim?) Evet! (Kimin için yazıyorsunuz DEDE’ciğim?) Ekenden biçene verilir, her yara ilaç ile sarılır, yumurtanın akı sürülür. Geçicidir. EYVALLAH! (DEDE’ciğim, kimin için yazdığınızı anlayamadık?) (a. bey için mi?) Yanında olanın. Kemikte oluşanı verdik."Kumda yeri bilinir, KAYGUSUZ selam ile yürür. 

6 haziran
"Aştığım yerde kendime düzen aradım, kumdan taneyi gördüm, saysam sayamam, dursam göremem." dedi, KAYGUSUZ söze girdi: "Lafı lafa bağlayan, günü günden bekleyen yersiz kayguya düşer, olana günde şaşar. Koruk rengi bulacak, gönül AŞK ile dolacak. Her arayan görecek, dilediği yerde kalacak. Saymaya niyet kursan, her yaprağa damla versen, 'Alacağım sende.' desen; dağılana el verirdin. Çember dileyen olmaz, dileyene 'Hayır!' demez. Dostluk çemberi elbet.
Geldim sevgi bağına, döndüm AŞK'ın ağına. Öğüt veren aradım, her kapıyı zorladım. 'Kara bulut.' dediler, rahmet diye gözledim. Sazı aldım elime, ses verdim kalemime, söz geçirdim gönlüme. Dedim: 'Yalan yaraşmaz.' Dedim 'Haram gelişmez.' Dedim: 'Seven sürtüşmez.' Dedi: 'Uyduğum gibi.' 'Karabulut ' denilen, nefis ile yenilendir. Yediğin ile boğulursun, her hale eğilirsin. Dost zahmete 'Rahmet.' der. Her kulu pişmemiş aş yer. Yerini bulunca, ocakta olunca; elbet aşını pişirir, bilmediğini aşırır. Meyhane derman ister, sakiye ferman göster. 'Aldığım yeter' dersen, gönülden dileyene sor, sevgini, eleyene sor. Geçici olandan kendini ayır. Kaymayı dileyen, buza yönelir. Yanmayı dileyen güneşe yönelir. Saydığın her halde kulun niyeti görülür." dedi, KAYGUSUZ yürüdü. 

9
"Üç öğün aşa, üç güğüm taş vermezsin. Beş öğün namaza, onbir öğüt almazsın, elbet yoldan kalmazsın." dedi, sözü SARI SALTUK'a verdi: 

13
"Birde ben, birlikte sen olursan, kendini ayrıda bulursan; yakın gel çözeyim." dedi, KAYGUSUZ söze girdi: "İpte adım atamazsın, çünkü cambaz olamazsın, geyik, yerini bilemezsin. 'Doyumsuzluk nerden?' dersen, kendini bulamazsın. Geldik yaya, durduk ağaya. Dedik: 'Ne oraya, ne buraya?' Yapıya el verdik, kapıya söz ile durduk. 'Konuk geldi.' diyene, 'EYVALLAH!' dedik. Geçit dileyene açıktır." dedi KAYGUSUZ yürüdü.

11
"Tavuk tüyü yolamam, yumurtasını bulamam, civciv olsa veremem. Altın kafes aldılar, gül bahçesine koydular. 'Bülbül gelse.' dediler, yerden çiçek daldan meyve aldılar. 'Sayısız.' diyene de ki: Her gün kayıtladır bilinir, sanılmasın çerçevesi silinir. Geldim gördüm, sevgimi verdim. Deydiğim her yaprak niyaza geldi, sevenin elinde kendini buldu. Sevende yerini veren vardır, sevenin dünyada her günü kârdır. Sevdim, sevenlerde birliği buldum, cümlenize 'Birlikte kalın!' dedim. Duyana eklenen olmaz, bilmezsen kaygu vermez." dedi, KAYGUSUZ yürüdü. 

19
“Konduk suyun başına, ayak koyduk taşına, karışmayalım işine, niyaz edelim dişine” dedi, KAYGUSUZ söze geldi: “Benden değil, O’ndandır, yangın, söndürendendir. Gel alalım düzünü, pak tutalım yüzünü” dedi, KAYGUSUZ yürüdü. 

7 mayıs
“ ‘HAY!’ diye geldik size, sizde durduk düze. Altın gümüş sayacağız, ağacı oyacağız, tahtını kuracağız. Güzel böyle mi olur, yoksa geldiği gibi mi kalır?” dedi, TABDUK, KAYGUSUZ’a söz attı. KAYGUSUZ, TABDUK’un bildiğine, kendi tuzundan kattı. ‘HAY!’ dediler ay güldü, güneş gölgede kaldı. “İzin HAK’tan gelirse, HAKK’ı kulu bilirse; elbet bulduğu olur, sevgi kendinde kalır.” dediler, TABDUK ile KAYGUSUZ yürüdüler. 

28
KAYGUSUZ geldi söze, dedi “Ne verdi ÖZ’e? Gündüz gece bağlanır, kul gördüğü ile eğlenir. Gözün sözü değildir, ÖZ’den alırsın, yerde bulduğunu HAK’tan bilirsin. Sende bende olanı, DOST ile bir bulanı arayana vermezsen, görmekten kalırsın. (Haksızlık olmaz mı efendim?) Aldığın sende kalsa, sende düğümü bulsa, yerli yerinde midir? Senden O’na dönecek, O’ndan yenisi gelecek. Hiç bir zerre devretmeden kendini yenilemez! Sende kalan, mahkum olandır. Konuk gelene selam olsun, dilenen her hali kendinde bulsun. ‘KAYGUSUZ verdi’ desin. (Kime dedeciğim?) ‘Hekim’ denene, sayfaya nokta koyana. ‘Akmayan kan kendini yenilemez.' denildi. Bilgi de öyledir. Vereceksin ki yenisi gelsin” dedi KAYGUSUZ HAK’tan asla haksızlık gelmeyeceğini söyledi

13
 "Kuşun kanadı açık, görgüsü benden seçik. Daldan dala uçuşur, sinek böcek kaçışır." dedi, KAYGUSUZ söz diledi: "Dalda elim olaydı, elde gülüm kalaydı; benden seni sormazlar, sende beni anmazlardı. Yaprak-yaprak dolduysa, meyveleri olduysa, güneş alıp erdiyse; benden değil O'ndandır!" dedi KAYGUSUZ yürüdü.

25

"Toprak ekilesiye, ekin biçilesiye, kul, kul ile ölçülesiye değerlendirilir kul gözünde. Ekilmeyecek toprak taranmaz, ekilmeyen ekin biçilmez. Değersiz olan toprak mıdır ekilmedi diye? Her kulu BİR'dir, BİR'liği bilirse, her kulu ER'dir körlüğü silerse. Anda ERLİK’i bulursun O'nun ile O'nda kalırsın. Yeter ki kulu kul ile ölçme, kendini uymayan fistan ile biçme! Toprağı çamur gördü isen, içinden geçme, ne var ki dönüp 'Çamur!' diye tükürme! O da senden, sen de ondan. Kuluna ettiğin her söz senin ÖZ'ündür, göçtüğün günde elinde kozundur." dedi, KAYGUSUZ salına-salına yürüdü. 

15
“Bilenden olalım, el ele yürüyelim.” dedi, KAYGUSUZ söze girdi: “Ayva narı alırsan, çiçekleri bulursan, yediğin ile kalırsan, duyduğun sendedir, uyduran HAK’tan; yapımız açıktır girip bakarsan. ‘Yapı nedir?’ denildi. Her kulun gönlüdür. (Ayva nardan murat nedir?) Saya-saya oluşan, mevsimlerde buluşan, yaprağı birbirine çalışan.” dedi, KAYGUSUZ yürüdü.

19
“Destiler dola-dola, kazları yola-yola, çağırdın bildirelim kula.” dedi, KAYGUSUZ ABDAL sözü aldı: “Suya gelsen destin boş mu kalır, destini kırsan gönlün hoş mu olur? Sular bize bizden gelir, her güzellik HAK’tan bulur, dolan desti bize de mi kalır?. Sultan suya göz atsa, desti verip söz etse, gölgesine sığınmam, etrafında dolanmam. ‘Gel beraber alalım, HAKK’ı SULTAN bilelim.’ derim, ekmek aşı su başı tatlı-tatlı yerim.” dedi, KAYGUSUZ cümlenizin gönlünde kalan kaygulara “Yoksul kalsınlar.” dedi. Yanılma yok. “Kaygu yoksulu olsunlar.” dedi, selamladı yürüdü 

19
“Bağışlayan O’dur beni, esirgeyen O’dur beni, benden alırsa beni, ben silerim kendimi.” dedi, KAYGUSUZ geldi söyledi, sözünde kendinden kendini bekledi. “Pay SEN’den, ‘HAY’ benden, güzel SEN’den, SEN’inle oldum bu da benden. Kapalı kalamadım, kabuğu bulamadım, kırsam açsam içini, taş nerde bilemedim.” dedi, KAYGUSUZ kendinden kendini silmeyi anlattı, yürüdü.

30-1
“Dur sözümü vereyim, bir bohça da ben sereyim” dedi KAYGUSUZ söze geldi: “Her açılan bohçadan, bir dosta sesleniriz; yerde gökte cümle için süsleniriz” Baka-baka gelene, yakan ateş verene, “Acele etme, bende beni bulursun; acele edersen, sen de mecnun olursun” dedi, KAYGUSUZ cümlenizi selamladı. 

21 
“Toprağı kazdım, yerdeki yaprağı ezdim” dedi, KAYGUSUZ söze geldi: “İlk ile son BİR’dir! Her yol, kârdır! Kaygu vermezse, kayıtsız kalmazsa, bağladığın at çözülmezse; olumunu sabrın ile çözersin, seyrin ile çizersin, gah güler gah kızarsın. Meydan her kulunu bir eder, ‘Sendeki eksik, ondaki fazla!’ demezsen! ‘Gerçeği aradım bulamadım!’ diyene de ki: ‘Kaygusuz kal! Ne toza ne yoza, el dil uzatma! Sen, senin ile ol; sen, O’nun ile kal; sen, cümle ile bul! Bendeki, benim noksanımdır, tamamlayacağım senden gördüğüm ile. Sendeki senin noksanındır, tamamla, bende gördüğün ile.’ Demek ki her kulu, birbirine sadece aynadır!” dedi, KAYGUSUZ yürüdü, selamını sizlere iletti.

28-1 
“Söz diledim YUNUS’tan, ‘Alamazsın!’ demedi; KAYGUSUZ, asla kendini YAR’dan ayrı bilmedi. ‘Kemer dar geldi’ diyene de ki: ‘Kemeri çekelim, sefere çıkalım; yolu bulduk, bakalım” dedi, KAYGUSUZ yürüdü. 

3 kasım
“Elden aldım, sözde durdum, her kapıya niyaz ile girdim. ‘Yok.’ dediğin günde, yanında oldum. Karanlık perdeyi açana, RESULÜ ile yola çıkana. ‘Az yiyelim.’ dediysek, çok yiyeni gördüysek, düzene ayak verenden oluruz. Her adıma, senin ile geliriz. Çağırsan da bilene, yüklesen de görene. ‘Yol yokuş, çıkamam!’ demez. Her olayı alacak, her gönülde bulacak, güne gün ekleyecek, güzel günü elbet bekleyecek. Az yiyene aş, çok diyene baş gereklidir” dedi, KAYGUSUZ yürüdü. 

28-1
“Tepside narı gördüm, kovanda arı gördüm, ekilecek darı gördüm. Hepsini aldım, gönülden buldum, sana verdim” dedi, KAYGUSUZ elden ele, sözden dile gönlünü cümleye verdi. “Açtığın ocak, sana senden öteye; açtığın kucak, HAKK’a bizden öteye” HAMZA DOST ile söyleştik, ‘Ne güzel hal.’ dedik gülüştük. HAMZA DOST dedi ki: “Kuş ‘uçayım.’ der uçar, çünkü kanadı vardır. Tazı ‘Kaçayım.’ der koşar, çünkü güçlü ayakları vardır. Kul, gizli kalan ÖZ’ünü bulmak için her halini eğitirse, nefsini öğütürse, öylece ÖZ’ünü bulur. Kul ne mutlu kuldur ki, hali ile cümleye verir.” Söyleştik, selamlaştık, sözü HACI BAYRAM ile paylaştık: “Bekleyene ‘Yersiz.’ deme, ekleyene ‘Sersiz.’ deme Bekleyecek, ekleyecek, öylece gerçeğe dönecek. Yanan ocak, odun ister, yuva büyük, kadın ister. Kulu kul ile besler, bahçeyi çiçek süsler. Bilmeyi dilemek, kulun gerçeğini tanımasıdır. ‘Gerçek nedir?’ dersen, ‘OL.’ denileni ÖZ’ünde bulmak.” dedi, KAYGUSUZ ile HACI BAYRAM yürüdü. Yazıya yer verdi isek, kayguyu sildiğimizdendir. KAYGUSUZ’a danıştık, ‘Resim.’ diye konuştuk. “EYVALLAH.” dedi, çizgiye geldi: (Resim verilir: KAYGUSUZ ve ANASI) Saydık geldik sözünü, yolu ile izini; verdik geldik KAYGUSUZ ile ANASI’nı. yumuşak huyu ile, güzeli bilen soyu ile meltem misali salındı. YESEVİ’ye el attı, onun sözünü tuttu, oğulun adına kattı. Adını sordunuz. Anasının adı AYİŞE idi; yola düştü, güne şaştı, döne-döne koştu.

18
“Yoğun aldın, bilgisi ile oldun.” dedi, KAYGUSUZ DOST KAPISI’nda GÜNEŞ’i gördü: “ ‘Uzun olan her sözde, katkı vardır.’ diyene de ki: ‘Gerçek olan sözün, ne uzunu, ne yazanı gerçeği silemez.’ Aldığım, beni gölgeden uzaklaştırıyor ise; HAK, SÖZÜNÜ verdiğindendir. Şüphe, kaygu; elden ele ulaştırılan, dilden dile geliştirilen… Bilgide mantık siliniyor ise, gerçeğe aykırıdır. Benden sorulan sende de biliniyor ise, gerçektir. Bağladığın çemberi çözen olmaz, dizini yere koydu isen çizen olmaz. Güzeli güzelde çözelim, olayı güzelde gözleyelim, verdiğini ise gün-gün özleyelim.”
“Yaprak döktüm yuvama, gelsin girsin havama.’ dediğin gün, yanında olduk.” dedi, KAYGUSUZ selamını gönülden iletti. Dedi ki: “Aldığını bildi mi, dökülen, yaprak dedi güldü mü?” Aç açıkta kalmaz, tok ile beraber olmaz; düzeni düzende bilir, gönlünü cümlede bulur. ALLAH’ım RAZI olsun.

1 şubat
Gelmeyi dileyene de ki: ‘Çağrılandan değil, dökülenden aldım; ekileni değil, büküleni sardım.’ AŞK bağına girdin, desteğini sordun. AŞK bağı bilenedir, yolana değil. AŞK bağı, sarhoş olanadır, yıkılana değil. Gerçek, KAYGUSUZ’a dönüşte değil, bilişten verildi. Her sayfada O’nu, her satırda kendini buldu. “Uyduğun gibi, gördüğün yerde, bulduğun kadar.” dedi, KAYGUSUZ selamladı, yürüdü. 

7
“MEVLÂNA, beyaz bulut gibi yumuşak gelir, yumuşak verir, kulunun her halini hoş görür. Olanı olduğu gibi, kalanı bulduğu yerde selamlar…” dedi, KAYGUSUZ söze girdi: (Diğer görevlilere vereceğiniz bir şey var mı?) Temeli oluşmadan, binaya söz edilmez. Uyumda olanlara, KAYGUSUZ soru vermez. İzin ile geldik, selam ile gördük. Denize göz edeni, yolumuza söz edeni selamladık.”

8
“BİR’den aldığımız, GÜL’den bulduğumuz, satır-satır okuduğumuz, cümle ile hayır dokuduğumuzdur.” dedi, KAYGUSUZ söze geldi: “Az aşı yemeyen, çok kışı bilmeyenden olmayın. Sarılan her yarada, silinen her karada, ADI’na selam yazılır.” dedi, KAYGUSUZ gönülden katıldığı sohbetine, YÜCE’nin RAHMETİ’ni diledi: “Zahmet belini bükmez, elinde olanı dökmez; kulu bilse bilmese, ALLAH’ım asla silmez.” dedi, KAYGUSUZ yürüdü.

14
“Gerçek, sende bendedir, gerçek güzel gündedir, yol alırsan handadır.” dedi, KAYGUSUZ söze girdi: “Yumağına söz etme. Yudum-yudum aldığına, asla acı katma. Günün verdiğine yersiz diye gönülden şüphe tutma. Ne sen seni silebilirsin; ne sana söz eden düzende uyumu bulur. Bilen verir, bilmeyen kalır. ALLAH’ım diyen, kendinden kendine ÖZ olanı görür.” dedi, KAYGUSUZ yürüdü. 

1 mart
“Her kulun ÖZ’ünde, VAREDEN’in SÖZÜ’nde bulursun, kendinden kendine öylece varırsın. ‘Kendinden kendine varmak, zorlu mudur?’ derlerse: bilene EYVALLAH, bilmeyene HAY ALLAH. Her sözün bağladığı her ÖZ’ün beklediği, ÖZ’üne varmaktır. Yedi kat giyindiğini, yedi hamlede soyunduğun an, gerçek açıktır. ‘Nasıl giyindik? Nerde soyunacağız?’ dersen: dünya, doğduğun günden giydirmeğe başlar, doyduğun gün, soymayı düşler. Doyduğun gündür, hakikate doğduğun gün. İşte o zaman, giydiğin yedi katı soymaya başlarsın. Elbet bir günde hepsini atamazsın, al diye kimseye satamazsın. Dumanı attığın gün, birinci fistan gitti demektir. Her olay, düzeni kuran konuya hazırlanır. ‘YARATAN’ın düzenine uydum.’ dersen, dumanını atmış olursun, şüpheden uzakta kalırsın.” dedi, KAYGUSUZ aldığı selamı cümleniz ile paylaştı.

8
“Kopmayan her meyve, ağacın malıdır, her ne kadar koparan kulun eli ise de. Ağaçtan koptu sepete girdi ise, meyve sepetin sahibinindir.” dedi, KAYGUSUZ sevgi ile dolaştı. “Yoğun oluşur günümüz, kement atılan olayda güzel çalışır kolumuz.” dedi, KAYGUSUZ dört duvarın her köşesine niyaz ile baktı, yürüdü. MERYEM ile söyleşti, selamı paylaştı 

22
“El üstünde tuttuğumuz, el altında sattığımız, her bilene kattığımız, kalede ok attığımız; döne-döne anılır, er diyenle görülür.” dedi, KAYGUSUZ söze geldi: “Saf saf oldu atlılar. Güzel dedi, DOST bildi, DOST ile YUVA’ya geldi, KAYGUSUZ’a tatlı aşını sordu. Tadını vereceğiz, YUVA’da kilimi sereceğiz. Her aş diyene, yapıya uyum gerektir diyeceğiz. ‘Atlılar ile verilen nedir?’ denildi. Daha önce verdik, at ile cümleye gidilir, cümlesi beklenir, mana madde gönülde birleşir.” dedi, KAYGUSUZ yürüdü, selamını cümlesine iletti. 

29
“Altın güğüm alacağım, seni yolda bulacağım, ER yoluna geleceğim.” dedi, KAYGUSUZ gönülden aldığına, gönülden selam iletti. 

5 nisan
“Dağlar selam alır mı, derya bileni bulur mu, DOST KAPISI’nda kalır mı?” dedi, KAYGUSUZ selam ile geldi: “Her ağacın gölgesi ayrıdır, her yaprağın vergisi de ayrıdır. Onun için, olan kulun görgüsü de ayrıdır. Selvi, uzaktan selamlar. Yumak olsa gelse, gönülde bulduğunu bilse, KAYGUSUZ’dan sormazdı. Elbet soracak, gönül deryasına dalacak. Aldığına, gah gülecek gah ağlayacak. Emeğini verdiği her yaprak, niyazına şahit olacak. Doğmayan her zerre, eğitimsizdir. Dünya, her zerrenin eğitim merkezidir. Yaprakta sayılıdır okuyana. Toprağa ekersen, aldığını bilirsen, ‘Yerimi gördüm!’ dersin, kendinde olana uyarsın. Bilgiden maksat, daha önce verdiğimiz gerçektir. Gerçeğin ÖZ’ünü bulduğun an, her zerren ile uyduğun andır. ‘Ağaç altında tefekkür ediniz!’ dedik. Niyazımız, yapraklara tabedilir. Sela vakti niyaz ediniz dediğimiz o idi. Hepimiz ayakta olur, yaprakları alırız; yani, niyazlarınızı toplarız. ALLAH’ımın İZNİ ile, dilenen işareti veririz. Güzellik, yaprakta toprakta değil, sendedir. Toprak, doğuran; yaprak, doğan; ağaç besleyen ve beslenen. Yani mana ile maddeyi birleyen. Yapraklardan aldığını düşün! Yapraklara verdiğini gözle! Seversen GÜL açar, sevmezsen kul kaçar.” dedi, KAYGUSUZ selamladı yürüdü.

12
“PİR SULTAN’ın aşkına, yerden bakma ‘Ne oldu?’ diyen şaşkına.” dedi, KAYGUSUZ sözü aldı: “Oldum olacağım diyen, HAK YOLU’nu bulacağına inanan her kulu, önce şaşkındır. Arayacak yolu, kuru dalın altında arayacak kulu. Yüce dağın ardında öyle bulacak, kendinden kendine dönecek. ALLAH’ım senden razı olsun.” dedi, yolcuya gösterdiğin, hancı görevin için niyaza durduğunu KAYGUSUZ söyledi yürüdü. 

19
“Göze baktım, NUR’dandır; söze baktım, gürdendir; her adım yumuşak gelir, ne var ki yorumu zordandır.” dedi, KAYGUSUZ söze geldi: (Zorluk nedendir?) “Zorluk; yorumdadır, olayda değil! (Başkalarının yorumu mu?) EYVALLAH. MEYDAN seni aldı ise, gönlün HAKK’ı buldu ise; asla zor yoktur, her adımın yardıma açıktır!” dedi, KAYGUSUZ söze SARI ANA ile geldi:
“Her bohça açılır, en güzeli içinden seçilir, renklerde güzel öyle görülür. İşleyene yardımcıyız, düşleyene destek. Haşlayan; bizden değildir, sözdendir! (Biraz açıklar mısınız?) Her destek, dilendiği gibi HAKK’ın EMRİ’nce verilir. Doğuşta düzen vardır, destekte düzenin bir parçası. Öyle ise, ‘Oldu!? Olmadı!?’ diye destek asla yerilmez! Yerildi ise; gönülden değil, sadece sözdendir.” dedi, her yolun başında durdu bekledi. “Elinde sarı mendil olsun, cebinde dursun!” dedi, SARI ANA selamladı yürüdü 

1 mayıs
“Sevdim övdüm, gerçek diye gördüm, olumsuzu yere serdim.” dedi, KAYGUSUZ söze geldi: “Dört bir yanın örülü, bilen bilmeyen sarılı; ‘Neden? Niye?’ demeden bekleşir, ‘DOST olsa…’ diye söyleşir. DOST, sendedir senin ile; DOST bendedir O’nun ile! Düne güne bakalım, yarına gönlümüzü açalım; öylece bilinen yoldan geçelim. ‘Hatalarımız…’ dedik, her günümüze yandık, doğruyu öylece bulduk.” dedi, KAYGUSUZ cümlenizi selamladı, yürüdü.

              

Resim