Hamza Dost

10
(Resim verilir: HAMZA DOST) Yenilmeye değil, denenmeye alışır. Yenilmek, meydan savaşına mahsus değildir. Fikir savaşı da kulun yeteneğine bağlıdır. Yazılan-çizilen, sohbette anılan cümlesine, ALLAH’ım RAHMETİ’ni yağdırsın. Gelen, resmini verenin yerine, cümlenizi nasip kılsın dendi. Kimliği soruldu. Günde değil. RESULÜ’ne hizmette kusursuz kalmış, gönlünü o’na, olduğu gibi yatırmış. Adını diyelim, HAMZA okuyalım. Genç geldi, genç oldu, genç göçtü. Hizmeti, RESULÜ’nün gençliğine aitti. ‘Nasıl?’ denir. YUNUS’um der ki: “Olanı bilmek, her kişiye nasiptir; olmadan uymak, er kişiye nasiptir.” Olmadan uymak, kulun bildiği manada. Olduğu nasıl bilinir? Duyulduğundan, kerameti görüldüğünden. HAMZA’nın uyduğu, RESULÜ’nün duyulmadığından öncedir. Devesine uyar, yüküne el atar. Yardımcısı. Bilinmeyenden. Allah’ıma emanet olunuz. ALLAH’a ısmarladık. Zorda kalışta, HAMZA’yı anınız. O’nu idrak edenlerden. Ne var ki, sadece kendi bildiğinden. Görmüş, bilmiş, uymuş; uyumadan beklemiş.

16
“Varlığın varlığım ile dost, aldığın bildiğin ile dost, geldim HAMZA DOST.” dedi selamladı. 

23
"Ulaşılamayan, yolunda olunmayandır." dedi, dostumuz geldi.
"Dost oldum anılayım, dilendiğim yerde bulunayım." dedi HAMZA DOST sözü aldı: "Kat alan, kat bulan katrede murada erendir. Dost alan, dost bulan, dost ile hemhal olan kutluluğa erendir, damla-damla verendir, toprağını sürendir. Ekebilen gelsin, ne dilerse eksin, suyunu bol döksün, nasibi gür olsun." dedi, dost elini, dost dilin cümleniz ile paylaştı. ALLAH'ım cümleden RAZI olsun.

20
“ ‘Dost, dost.’ diyesiniz, 
dostu her kuldur bilesiniz.
 Değeri gönlündedir, ömründe değil;
 değeri serindedir, cebinde değil. ‘Olmuyor.’ denilse de,
 bilmeyen yerilse de;
 bilenin bilmeyenden farkı
 sadece aldığıdır. 
Verdiği yok ise,
 aldığı yerde kaldığıdır.
 Bilenin bildiği, 
verdiği ile ölçüdedir. 
Sevenin sevdiği;
 ölçüye girmez, doğuştan ölüşe 
ayrısı kalmaz. 
Dört yönde bilgisi olsa, 
bildiği kadar verse; 
kendinden asla eksilen olmaz. 
ALLAH'ım VEREN’dendir, cümleyi GÖREN’dendir.” dedi,
 HAMZA DOST yürüdü.

 (Resim verilir: HAMZA DOST)

 Denenmiş dediğimiz, 
gönülden verdiğimiz,
 RESULÜ’nü ilk bilen, 
HAMZA DOST, 
eşi HATICE.
 Resimlerini verdiler,
 Selam olsun.” dediler. 

22
"Yayan giden, at ile varandan geri kalmaz. Dost geldi ise, demette sorgu olmaz. YA ALLAH" dedi, HAMZA DOST sözü aldı: "Yastık versen yiğite, gölge desen söğüte; yerini bilen verir, her kayguyu ALLAH'ım görür. Gezdik döndük diyelim, postu dost yuvalarında açık tutalım." dedi, HAMZA DOST selamladı. 

27
“Tepsi aldık boş değil, 
gönül sardık sarhoş değil.”
 dedi, HAMZA DOST 
sözü aldı: “Yerde gölge olaydı,
 kumda izi kalaydı,
 dördü dörde böleydi; sorguya yer kalmazdı. 
Duvarın örgüsüne, sevenin görgüsüne söz etmeyelim.
 Bal misali aldık,
 gül misali verdik.
 Yerimizde duman aramayalım .
Her var olan; 
varlığı kadar değil,
 sadece bildiği kadar verir.”
 dedi, HAMZA DOST yürüdü. 

2
"Demet yaptım gelene, çiçek sundum bilene. Açık gelsin, yapı görsün dediler, adım HAMZA diye andılar. HAMZA DOST."

23-!
"Dar gelirse temelin, çok açıktır emelin. Küçük büyük ayırmaz, duman yerini vermez, gedik seni tutmaz. Geldik toprağı bulduk, toprakta çamur gördük." dedi, HAMZA DOST sözü aldı: " 'Aşım azdı.' diyene: 'Dostun çoğunu bulasın, yediğin ekmeğini paylaşasın' dedim. 'Azdan vereceğim olur mu, verirsem kendime kalır mı?' dedi, yürüdü, yolunu diken bürüdü. Dostuna el vereydi, Dost koluna gireydi; dikene takılmazdı, aşı taşı bölüşürdü, lokmasını paylaşırdı. Ne var ki, dikenleri beraberce atarlar, öteye öylece geçerlerdi. 'Sözün özü nedir?' denildi, 'Gördüğün her dostun, dostluğu var mı?' diye soruldu: Sen 'Dost' dersen, onu da Dost bulursun, yerini öylece doldurursun." dedi, HAMZA DOST dostluğun üç öğüdünü verdi: "Sözünü dostça ver, her Dosta güven göster, dilediğini paylaş. EYVALLAH diyelim, soruyu açıklayalım. (Hangi soruyu DEDE’ciğim?) Denilir ki: 'Evimi dilerse, onu da paylaşayım mı?' Unutma; Dost, verilemeyeceği istemez. İsterse Dost olmaz. Cümlenize selam olsun, YEMEN'den getirdiğimiz Selam cümlenizi bulsun."

31
"Pay aldım doğuşu bilene verdim, gül gördüm kıymetin bilene övdüm, koşuya yol alana cümleye selam ilettim." dedi, HAMZA DOST selamladı.

9
"Elden ele alışır, hep el için çalışır, güzel günde buluşur." dedi, HAMZA DOST sözü aldı: " 'Umduk gönül verenden, umduk yolu sorandan.' diyene sözüm: Ummak ALLAH'ımı bilmektir, ummak 'Verecek.'  diye inanmaktır. Ayağını sıkan pabuç senin değildir. Hemen sahibini ara bul. Benden geleni bana değil, sana gelene ver. Göğüsten geçerli olan, yavruya hayat veren, gölgeyi vermesin." dedi, HAMZA DOST selamladı. 

16
"Gölge benden gelmesin, nasibini silmesin, her sayfayı okusun, ömrü öyle dokusun." dedi, HAMZA DOST cümlenizi selamladı:

30
“Yaprak da dizi-dizi, sohbetle aldım sözü. Bir elde zeytin dalı, bir elde tuttum sazı. Elbet diledim yazı. Güneş ısıtan olur, ateşini yansıtan olur.” dedi, DOST HAMZA sözü aldı: “Dalgın gelen eli alsın, güzel seven GÜLÜ görsün, kainatta her zerreyi sevsin. Taş taşı eziverir, güzel söz dizi verir, HAK ELİ’ni dileyen adını yazıverir. Güzden kışa gelenler, kıştan bahara geçenler, yaz çabuk gelecektir, ‘ALLAH.’ diyen gülecektir. Genişlik dileyen elinde yün dolayan.” dedi, HAMZA DOST yürüdü.

22
"Döndüğüm yönden, bildiğim kandan değildir. Kan saydırana değil, huy bildirene yol verilir. Candan geldik, 'Sen ben.' dedik bölündük, dünya diye bilir bilmez salındık. Bilelim bulalım, 'Olalım gelelim.' dedik, Selamı'nı getirdik. 'Nerden? Kimden?' denilir. RESULÜ'nden. Cümle kullarına iletilir. DOST elinden dost dilinden verdik." dedi, HAMZA DOST sözü aldı: "Katıyı bilmesen, yumuşağı görmezsin. Dünyaya geldiğin, bilmeden kaldığın elbet olmaz. Güneşten kimse nasipsiz kalmaz. GÜL'den Selamı'nı alanlar, GÜL'den yolunu bilenler, her GÜL'de, adını verenden değil, çiçeğini derenden bilirler. 'Her GÜL?' denilir, GÜL'den maksat sorulur. GÜL'den GÜL'e cümle PEYGAMBERLER anılır. 'RESULÜ tek fidan.' denilir: Cümlemiz o'nun çiçekleriyiz. Konuk gelenden ALLAH'ım RAZI olsun. DOST ona elini versin. Daha önce dedik. Gelecek, verdiğimizi alacak. Niyazı güne geldi, yarına varacak." dedi, HAMZA DOST yürüdü. (Dede'ciğim PEYGAMBER EFENDİMİZ (S.A.S.) 'in Sözü, 'Döndüğüm' den mi başlıyor?) YM 

2 mayıs
" 'Dayandığım yoldadır, güvendiğim sendedir ALLAH'ım.' diyelim, verilmeyene asla talip olmıyalım. Ayrı sözü gelmez, yerini gelene soramaz." dedi, YEMEN'den HAMZA selam getirdi:
"Sadık kaldık sözümüze, sahip çıktık ÖZ'ümüze, 'Salim.' dedik gözümüze. NUR perdesi açıldı, NUR hattına geçildi. Gölge niye soruldu? Kalın olsa açılmaz, zorlu gelse seçilmez, gelen olmasa bilgi saçılmaz. 'Gelen nereye?' dendi:

9 Mayıs
HAMZA DOST der ki: “Kemik bedene ağaç olsa,
 dalını kırma. Konuk gelse, sözden dese;
 güleceği bilinir, 
aldığına sevinir.” 
dedi HAMZA DOST selamını iletti.


9
"AŞK ağı örülürken, AŞK bağı görülürken; cümlemiz bir haldeyiz, cümlemiz bir yoldayız. Cümle ile elden ele alışırız, kainatı öylece dolaşırız." dedi, cümlenizi selamladı. "AHMET YESEVİ'den alan, gönlünü kaygudan silene selam olsun." dedi, cümlenize selamını iletti.

21
"Demde geniş yorum var, gölge diye sorun var. Yerde gölge ağaçtandır. Gün gelişende genişler. Verilen gölge ağaçtan olandır, kaygudan değil." dedi, HAMZA DOST 

2 ocak
“Eğlediğin her halde, buldurduğun her yolda, sevdirdiğin her kulda doğruya götürdün beni ALLAH’ım deyiniz, niyaza öylece durunuz” dedi, HAMZA DOST selamını getirdi:
“Ağır taşı ele alsan, kumunu yerde bulsan, vereceği değil göreceği düşünürsün; aynayı ele alsan, kendinde olanı görürsün. Meyveyi alacağın, ağacın verdiği olduğunu düşündün mü? Duyana ses, doyana nefes gereklidir. Doğana duymak, yaşayana doymak yeterli midir? Alacağım nasibim diyelim, dost kafesine dost sözü verelim. ‘Kafes nedir?’ dendi. Beden. ‘Ağaca aşı verdim, ayrı dalda ayrı meyve aldım’ diyene deki: ‘Aşıdan geçeni, kökten geleni alırsın; dalında bulduğunu gövdesinden sorarsın.’ ‘Gidenin yolunda, bilenin halinde, duyanın dilinde olayım’ dersen; gidene ayak, bilene dayak, duyana kulak olasın. ‘Almaya çalıştım alamadım, sözün ÖZ’ünü bulamadım’ diyene sözüm: Kapını açarsan ehline, sözünü çevirirsen gönlüne, sözün ÖZ’ünü alırsın, kendinde en güzeli görürsün. Düşte geleni bilsen, soydan vereni duysan, her kapıyı yoklardın bir çiçeği koklardın. Gül menekçe demeden, acı tatlı yemeden sözü söze bağlama, sözle sözü eğleme. Selam olsun cümlenize” dedi, HAMZA DOST yürüdü. 

16-1
“Dağ eteği bizde mi, ağaç doruğu sözde mi yerini bulur? Alacağım vereceğim, her çobanda göreceğim” dedi, HAMZA DOST söze girdi:
“Selama baş bükenler, gidene yaş dökenler, alsınlar versinler niyaz ile ansınlar. Selam ile geldik söze, güzeli dünyada verdik size. Konuk yerini alsın, olduğu gibi bilsin. Saygıya yerimiz çok, sevgiye gönlümüz açık” dedi, HAMZA DOST yürüdü.

13
“Bağladım atları, ben söyledim atlıyı. Ağacı gölgesinde, yaprağı bilgesinde buldum. Evet, her görevli önce kendini deneyecek, halinde olanı gösterecek” dedi, HAMZA DOST söze girdi: “ ‘Alanlar sözü aldı, her kulu yardımcısını bildi’ diyene sözüm. El aldığın HAMZA’dır. (f.s can sorar: ‘Benim mi?’) Evet. RESULÜ’nün amcası. ‘Kuşak bağlarsak bele, gireceğiz biz yola’ diyenlere de ki: Yolumuz açık oldu gönlümüz kadar, yol ehline katıldı yönümüz kadar. Mutluluk cümlemizin olsun, her kulu ER’liğe soyunsun. Konuk gelene sözüm. (Kime dedeciğim?) ER’lik yola bağlı kalmaktır. ER’liğe soyunmak, nefsinde olan her yükü almamacasına atmaktır. (Nefis ile mücadele mi?) Mücadelenin ötesinde. Kendini silip ‘HAK vardır, ben değil. HAK bilir, sen değil. HAK görür, yalan değil.’ dedi, HAMZA DOST yürüdü.

1 ekim
"Gölde balık avlayan, çölde deve göçüren yolunu bulur." dedi, HAMZA DOST söze geldi: "El altına somun ver, ağaç altına kilim ser. Meyvesini alacaksın, yaprağını bileceksin. Unutulmasın, ağacı doğayı güzel gösteren yapraktır. Rengi ahengi ile meyveye verdiği gücü ile görevini sessiz yapar. Dökülüşte dahi köküne hizmettedir. Köküne hizmet, RABB'ine hizmettir. Kökten maksat, 'Sen ben.' değil, 'Sana bana.' dır, kaderini YAZAN'adır. Gönülden geldim size, dedim 'Yoğun çalışanlar, gerçekte buluşanlar, elbet riyayı atar, hakikatte güzeli seçer.'" dedi, HAMZA DOST yürüdü. 

29
“Atlara gem vuranlar, yolda yönü soranlar; ‘Aldık verdik.’ diyecekler, ERENLER’den bilecekler. DOST olduk, dostluk ile oluştuk, ‘Söz.’ diyenle konuştuk. Ona de ki: ‘Her gelen, elbet aynı dilden verir. Çünkü YAZAN’ın SAHİFESİ’ni görür.’ Kaynayan su ocakta, oynayan çocuk kucakta kalmaz.” dedi, HAMZA DOST yürüdü. Elbet su kaynadı ise, ocaktan iner. 

26
“YA ALLAH.” dedi, HAMZA DOST sözü aldı: “Gerçeğin sözü her kulun ÖZ’ündedir. Geldim selama. Sormayı asla denemedim, yediğim hurmanın çekirdeğini ayağım ile ezmedim. ÖZ’e söze gayrıya dönüşmeyen kapıya her diz çökenle beraber oldum, ‘Gel.’ diyenin yanında kaldım. OMAR der ki: “DOST ham sözü keser, düşman olgun söze küser, yol her gelene susar, yolcu adım-adım varacağa basar. Hancı bekleyendir, hancı uğurlayandır, hancı ağırlayandır. Ne hansız ne hancısız yoldan yolu bulamazsın. (Hancılar YEMEN’dekiler mi?) Duraklama.” ‘YA ALLAH.’ dedik ağaçtan söz ettik.” dedi, HAMZA DOST el ile elden, söz ile Gül’den verdiğini söyledi, selamladı yürüdü. (s’nin ULU’su mu?) EYVALLAH. 

26
“ ‘Ayran’ diyerek geldi, YUNUS sözünü öyle verdi. Gözden ayrı kalmayalım, sözde eğri bulmayalım, yola çıktık durmayalım.” dedi, HAMZA DOST getirdiği selamını cümlenize iletti.

16
“Her dal alır getirir, ‘YAR’ diyenler bitirir” dedi, HAMZA DOST söze geldi:
“Adım-adım gelişene, HAK ADI’na buluşana selamımız olsun. Satır-satır okunsun, duman artık dağılsın, her kulu verilene eğilsin. ‘Duvar boyumca olsun, zahmet etmeden kul görsün’ dersiniz. Duvar kiminde dar, kiminde geniştir, kimi boyunca, kimi daha yüksektir. Zulüm değil RAHMET’tir. ‘Yağdan elimi çekmem, baldan dilimi bükmem’ dersen YAZAN’ın YAZDIĞI’nı inkar etmiş olursun” dedi, HAMZA DOST her çağrıya geldiğini, kulu ile bir olduğunu söyledi, selamladı yürüdü. 

23 
‘Ak Deve’ dize geldi, HAMZA DOST söze girdi, her kulu gönülden sardı: “Selam ile geldim, her zerreyi AŞK ile sergide buldum, ZİKRİNE her ağacın yaprağı ile katıldım.” dedi, açan gülden, geçen kuldan ALLAH’ım RAHMETİ’ni esirgemesin diye niyaza vardı. “Cümlemiz duralım anda, helvayı karalım günde. Her kulunu saralım, her zerremize soralım: Aldık mı? Dolduk mu? Gördüğümüze uyduk mu? ‘Uyalım ALLAH’ım, kapılara geldik, girelim ALLAH’ım. Seherde yaprağa selam verelim, her yapraktan SELAMI’nı alalım ALLAH’ım.’ Düze geldi zerreler, söze geldi zirveler. Konu açık verildi, korku cümlede silindi. CAN ile oluştum, CANAN ile buluştum. Cümleye yol açtım, cümleye kol açtım; sanılmasın kul seçtim. Gönüller Birliğe erdikte, BİR’liği cümle ile kurdukta, ayrı yoktur. ‘Bardakta su olaydım, kuluna hizmette kalaydım, deryayı kulu ile bulaydım.’ diyen, suyun hizmetine ortak olmaya çalışan her EVLİYA, deryayı kendinden uzak bilmez; ne var ki, hizmetten kalmayı asla dilemez.” dedi, HAMZA DOST ER ile erliğe giyinen, körden hizmetini esirgemeyen kullara yardımcı olacağını söyledi, yürüdü. 

30
“ ‘Yoğurt yesem ekşi mi, balı bulsam tatlı mı?’ denmesin. Alışana lokma-lokma verilsin” dedi, HAMZA selamı ile geldi: “Söz burda, ÖZ NUR’da, olsun ayağım karda. Az ile çoğu bildiren HAK’tır, ‘HAKK’a uydum.’ diyenin yüreği paktır. DOST KAPISI’na postu serdik, ipi ağaçtan ağaca gerdik; ‘ALLAH’ım.’ dedik, yükün altına girdik. Gücüne inandık, HAKK’a dayandık, elbet götüreceğiz; güç gelen ile geç kalanı birbirine ekleyip bekleyeceğiz. Yolu aştım, toprağı deştim; çukur kazdım düştüm. Gördüm ki, ne iz kaldı ne diz. Dayandı isem O’na, buldu isem O’ndan. Gerçek sendedir, bendedir, O’ndandır; gerçek, bilende bilmeyende, her yaratılanda; gerçek, gözde, sözde ÖZ’de dir. ‘Ne geldim neyi buldum, nerde oldum?’ demeden; yapıya kapı, kapıya kul. Kuldan aldım, kulda buldum; gördüm ki, ben beni bulmak için ne yapıyı, ne kapıyı, ne de kula kulluğu beklemezdim, döne-döne emeği eklemezdim. Kulluk, O’ndan O’na; kulluk, O’nun ile O’na. Gördüm bildiğim kadar, sevdim olduğum kadar, buldum uyduğum kadar” dedi, HAMZA yürüdü. (HAMZA DOST mu?) EYVALLAH. HAMZA DOST.

23
“Komşu; gelene gidene değil, DOST ADI’nı bilenedir. Selam olsun” dedi, HAMZA DOST dağarcığına nasibini verdi.
Niyaza duruldu, üç HAMZA’dan soruldu: Olay düzendendir, kalem YAZAN’dan; komşu değil, gelen kayıttandır. Seyirde niyaz ile yerini alan; ayazda üşümez, kapalı denilen kapıda asla beklemez. (Bir can ekler: ‘TANRI yazdıysa, soğuk da olsa, sıcak da olsa, zarar görmez.) EYVALLAH. MEYDAN DOST ADI’na kuruldu, DOST ile hayır helvası karıldı, sayfa gelene açıldı. (Bir can ekler: ‘Konuk değil kalıcı.’) EYVALLAH.

17
“ ‘Benden söze bağlamaz.’ diyene; YEMEN’den alıp geldik, gönülde olanı gelip bulduk, yaprağı yeşil diye söyledik. Kapı-kapı gezdiğin, gönülde bilmeden ezdiğin kayguyu silesin, dün geçti olaydan ayrı kalasın.” dedi, HAMZA DOST yapıya taşı koydu. “Dağlar taşlar aşılacak, görülene şaşılacak, düzde oluşan ile buluşacak. Er olsa geç gelse, kayguya düşme; ‘Ne oldu? Ne verdi?’ diye deşme. Her olayda düzen yerini bulur, alan bilir veren kalır.” dedi, HAMZA DOST selamladı yürüdü. 

24
“YA ALLAH.” dedi, HAMZA DOST selam ile söze girdi: “Aydın kulları ile aydınlatacağız; ‘Kapalı.’ denilen kapılarda birlikte olup, açılana göz atacağız. ‘Kendinden değil.’ denilen günde, her kulu kendinden vereceği ışığı görecek. Daha önce verdik: ‘Tecelliler olacak her kulu görecek. Bilen noktada duracak, bilmeyen eşyaya bahane bulacak.’
Gözlediğin ÖZ, beklediğin söz, gerçeğin yapısını asla vermez, amma gösterir. Yapısından maksat, oluşumun bileşimidir. Sen sadece gölgesini bilebilirsin. ÇAKIR’a. Devran, öylesi gerçeğin dostudur ki; seni beni içine alır, ayrıya düşeni gölgesinden bilir. Aydın kulları ile beraberiz. günde olduğu gibi gecede buluşulduğu halde.” dedi, HAMZA DOST getirdiği selamı cümlenize iletti. 

28-2
“Açtığın ocak, sana senden öteye; açtığın kucak, HAKK’a bizden öteye” HAMZA DOST ile söyleştik, ‘Ne güzel hal.’ dedik gülüştük. HAMZA DOST dedi ki: “Kuş ‘uçayım.’ der uçar, çünkü kanadı vardır. Tazı ‘Kaçayım.’ der koşar, çünkü güçlü ayakları vardır. Kul, gizli kalan ÖZ’ünü bulmak için her halini eğitirse, nefsini öğütürse, öylece ÖZ’ünü bulur. Kul ne mutlu kuldur ki, hali ile cümleye verir.” “Ayaktan değil baştan bilirsin, kendinden kendine sorgu alırsın. Aç gözünü, bul kozunu, öylece çal sazını. ALLAH’ımın her gününe talip ol, günleri sayma. Geceler karanlık diye, gönlüne örtü yayma. İçinden geleni HAK bil, hakikati öyle bul” dedi, HAMZA DOST karşımızda olanı selamladı. ‘Uymadı. duymadı.’ denilmesin. Konu kimde kaldı ise o gelir o verir. HAMZA DOST gönlündeki bahçeyi görür. ALLAH’ıma emanet olunuz” dedi, HAMZA DOST sözü MEVLÂNA’ya bağladı:

1 mart
“HAMZA DOST’a soralım, adına helva karalım.” dedi, DOST ADI’na geldi selamladı. “Seyrini bileceğiz, olanı göreceğiz, her sayfayı bir-bir okuyacağız.” dedi, selamladı yürüdü.

8
“Güç olanı yenecek, gün geçtikte gelecek, yapıda kendini bulacak.” dedi, HAMZA DOST selamladı

17
“Yaprakta renge uydum, toprakta denge gördüm. SAHİBİ’ne uydu isen, yapıya uydu isen; olanda, gönülden ayrılma derim. Yolu yola bağlayan, yağı kandile ekleyene. Bilgisi bölenden. Yol, yoluna getirir, günde sorun denileni bitirir. Kapılar açık dedik, her sorana söyledik. Baktığım dağlar, ektiğim bağlar, akan sular çağlar. DOST güzeli bilir, DOST’a uyan bulur. Bölük-bölük gelenden, sayfa-sayfa açılanı, her gelene kotardık. Aldım bildim diyenle, bildiğini soyanla, dirliğe uyanla; günü güneşli, ocağı ateşli gördük. Konuk gelse, konuyu bilse, açtığı kapıda O’nu görürdü, O’nun verdiğinde kar misali erirdi. ÖZ’den ÖZ’e katılırız, taşı toprağı eler sahile atılırız. Beklediğimiz nedir, kimdir, kimdendir? Beklediğimiz huzur, YÜCE’nin EMRİ RESULÜ’ndendir. Her kulu kendinde olan ÖZ’e dönsün, ÖZ’de kelebek misali çiçeğe konsun. Desin ki: ‘Bende O var, ben O’nun ileyim, O’ndan gelen her zerrede bütünleşmeye talibim. Bütünleştiğim an, kullukta galibim.’ Gerçek aranır gözde sözde; nerde bulunur, içimizdeki ÖZ’de.” dedi, HAMZA DOST selamladı yürüdü.

18
DOST ile geldik söze, oturduk durduk dize, ‘Söyleyin…’ dedik size; ‘At ile mi gidelim, ayak ile mi?.’ At ile gidersek, yabana; ayak ile gidersek, çobana denk geliriz. Yabanda, senden olmayanı buluruz; çobanda, sende bulmayanı görürüz. Ayrıya düştükçe, gayrıyı bulursun, kendin kendin ile olursun. At ile gidersen, çoklukta çeşit ile mücadele edersin. Ayak ile gidersen, sadece çobana uymaya çalışırsın. Amma, çoban kendi bilgisinden gayrısını bilmediği için, sendekini göremez, benlik oluşur. Yol, mücadelesiz olmaz. Anlarsınız amma, ‘Bilemem…’ diye yanılırsınız.” dedi, YUNUS’um DOST ile güzelliğe güldü, güldü… (DOST kimdir burada?) HAMZA DOST. “Elbet geldik söyleştik, dinlenende bekleştik, bilmeyenle bekleştik; ‘Hep bilseler, bilen ile olsalar…’ dedik, YUNUS’um el aldı el verdi, masada konu gördü. El aldı, gönülden seni sardı.” “YUNUS ile oluşan, HAMZA ile gelişen, gönülden aldığı ile söyleşen, her satırda O’nun ADI’nı verenden ALLAH’ım RAZI olsun.” dediler, YUNUS ile HAMZA selamlayıp yürüdüler. 

29
“DOST ile geldik söze, HAK’tan diledik, dedik verecek bize. Sayacağız güzeli öveceğiz, denilmesin bilmeyeni döveceğiz. Her söz ÖZ’edir alana, yoğun geleni bilene. Ne sertlik ile övündük, ne yumuşak olduk dövüldük, duyan ile BİR’liği kurduk.” dedi, HAMZA DOST selamladı yürüdü. 

12
“Her adımda aldığın, her sorunda bulduğun, sayarak getirdiğin, soyarak götürdüğün; senindir, senden olandır.” dedi, HAMZA DOST selamladı. 

1 mayıs
“ÖZ’de gözde O. Sözde sazda O. Kışta yazda O. Veren O. Alan O. Neyin sahibi oluşurlar, hangi bedestende buluşurlar, kaç metre fistan alışırlar?. Sadece selam alışsınlar, selam ile oluşsunlar, AŞKI ile doluşsunlar. Silsinler gölgeyi, bulsunlar katkıyı. Desinler ki: ‘O gündeyiz ki, RAHMETİ yağarken ÖZ’ü bulalım, ÖZ’ümüzde kalalım.’ Selam O’ndadır, kim olursa olsun, O’nun ile BİR’liğedir. Selam sözden değil, ÖZ’den olsun. Her kulu, karşısındakinin hatasını silsin; desin ki: ‘Zerresindeki emre uyar, ola ki nefsi ile yanlış duyar…’ Geçicidir. Her kulu göçücüdür. (Öyle ise, kulun katkısı da olur zerrelere?) O’ndan gelen O’na döner; bilen bilmeyen O’na yanar. Cümlenize selam olsun.” Dedi, HAMZA DOST selamladı yürüdü. 

24-1
“ ‘Öyle de olur, böyle de.’ diyene de ki: öyle, bilendendir; böyle alandandır.’ Satırlarda ne değişen, ne de eyleşen vardır. Dört günde saydığımız, gerçek günü verdiğimiz bilinsin, çevrede en güzele uyulsun.” dedi, DOST HAMZA geldi: “Çağlayanlar bizimdir, çağlarsanız sizindir; ak kuzu kara kuzu, bilene cümlenindir. DOST KAPISI açıktır, elbet bilip gelenedir, çağrıya uyup dolananındır. Olduk dolduk her geleni DOST bildik, selam dedik cümlenize güldük. Ağaca can verdi ise, kuluna kan verdi ise, yarına cümle güldü ise; DOST KAPISI’nı bilenlerden gelendir.” dedi, HAMZA DOST selamladı 

24-2
“YEMEN’den geldik söze, durmadık sorduk size. Olacağız, düzlükte bulacağız. Cümlenizi aradık, gönülleri taradık, sohbet topluca kuracağız. ‘Geldi. Gelmedi.’ denilmesin, YEMEN’den verilen her söze nokta koyulsun. HACI BAYRAM’dan aldığınız selam ile, HOCA BEKTAŞ’a verdiğiniz selam ayrı değildir. Değirmenden verdiği buğdayı ayrı almazsın elbet, un olur sana öyle gelir. ‘Olandan mı? Bilenden mi?’ demeyin, her kelimenin bilginize anahtar olduğunu düşünün. Boşuna yağmayan yağmur, boşuna verilmeyen her satır; gün gelir tarlada yeşeren bitki gibi, bilgin de yeşeren düzenli algıyı gösterir. Çalışmak değil, alışmak ve oluşmak gereklidir. Biliyorum diyen her kulu, sadece kendisini sınasın. ‘Bilgi kimden?’ denilir; daha önce dedik, YEMEN’den. Teraziye koyduğun her bilgide, ağırlığı olana çevir. Yerden göğe dolsan, yapıya kapı kalsan, gine alacaklısın. Olumsuzluğu sildik, her olayda güzeli bulduk.” dedi, HAMZA DOST söze geldi: “ ‘Kuşlar gibi olamam, ince dala konamam.’ denirse de; ‘Yoğun alıştığın, kendin ile buluştuğun günde, ince dala bile gerek yok.’ dediğimi unutma. Dal ne kadar ince olursa olsun, maddedir. Maddeyi geçti isek, manayı seçti isek; ne dal gereklidir, ne gövde; kulu en güzel çağda… Verimine yardımdayız.” dedi, HAMZA DOST yürüdü. 

31
“Bastığın her adımda O’nun ile oluştun, O’nun AŞKI ile buluştun, seyre geldin, sevgidir diye konuştun. O günde gördüğüne gelen günde katılacaksın, görevinde bildiğine değil bilmediğine atılacaksın. Alan, sözü sazı bilir, kışı geçti yazı bulur. Her gönülde yası sildi sevgi ile saray kurdu, gerçeğe öyle girdi. DOST HAMZA sayfayı verir, RESULÜ ile bulduğuna, yemin ile erdiğine HAMZA DOST şahittir. Danıştık YAZAN’a, gönüllerde gezene. Dediler ki: ‘Görev zorlu da olsa başarır, her zorun mükafatı büyüktür. Asla şüpheye düşülmesin. ‘Görülür ki görev zorludur, kolaylayıcı çoktur, görüntü kula zor gelir. Çevreden değil devredendir görevin, yerden gelmez. Çevre, yakın görüntüdür; devre, noktadan noktaya…” dedi, HAMZA DOST her an yanında olduğunu bildirdi. “Sen, ‘Ne kolaymış?..’ diyeceksin, her anında ermiş meyve yiyeceksin.” dedi, selamladı yürüdü (Resim verilir: HAMZA DOST) ‘Selam.’ dedi, HAMZA DOST resmini verdi. 

4 haziran
“Aykırı gelse de sözünüz, dünyaya verdik ÖZ’ünüz. Yaylaya geldi isek, otağı kurdu isek; gelenler bilenler, yoldan haber soranlar; çağrıda bulacaklar, el ele olacaklar.” dedi, HAMZA DOST selama sizleri çağırdı. 

6
“Ezmedim ezilmedim, süzmedim süzülmedim, DOST KAPISI’na geldim, DOST YOLU’na duranı buldum.” dedi, HAMZA DOST söze selam ile geldi: “Az verdi ise söz etme, çok verdi ise göz atma, ne derse desin saz etme. Gün güzel, gönül güzel, GÜL dalında olur gazel. Varsın yerde kendini bulsun, kendinden kendine sorsun. Senin ile oluşmazsa yürüsün dönsün, güzel kapıda kalsın. Açılan ocağı düşün, yerden göğe niyaz ile taşın-taşın. Ay ile oluştuğun, Güneş ile buluştuğun günde, alış veriş gönüldedir.” dedi, HAMZA DOST selamladı yürüdü. 

10
“DOST KAPISI’nda buluştuk, nede güzel halleştik.” dedi, HAMZA DOST selam ile geldi:
“Üç çiçeği severim; GÜL’ü, menekşeyi, papatyayı… GÜL, yaratılmışlığın gururunu; menekşe, güzellikte tevazuu; papatya, arınmışlığı paklığı… Her çiçeği severim, renginden kokusundan. Yeşil renkte, VEREN’in VARLIĞA simgesi görülür. ‘Ne demek?’ dendi: CEBRAİL ALEYHİSSELAM, yeşilden oluşur, yeşil ile buluşur; yani, kula yeşil renk ile hitap eder. Yeşil renk, kainatı kuluna kitap eder. Açılsa perdeler, görülse nerdeler; her yaprakta yazılanı okurdunuz, sesi alıp bilginizde dokurdunuz. Geldiğin günden bildiğin güne kadar, yeşilde bulduğunu unutma. Satır-satır yazacaksın, sevgisinde bulup sevmeyene kızacaksın. Kaygu etme. Seven sevmeyeni bulursa, sevgisinin yüceliğini görür; sevmesini bilmiyen de, bir gün gelir öğrenir.” dedi, HAMZA DOST yakından gelecek olanı yorumsuz verdi, selamladı yürüdü. 

15
“Gönül gönüle açılır, HAK YOLU’na öyle geçilir. Erliğe talib isen, kulluğundan seçilir.” dedi, HAMZA DOST söze geldi:
“Var olduk ‘SEN’den.’ dedik, kor olduk kulluğa döndük. Göze gelecek sandık, ‘Ne aldık, ne bulduk?’ diye hayıflandık. Bir yolda, bir kumda el ele verdik. Gün gün oynadık, RESULÜ ile gönülden kaynadık, her sözünden HAK KELAMI olduğunu anladık. Selam olsun o’ndan sizlere, selam olsun sizden o’na. Yaprak yerde çiçek serde, ne kırda ne korda, gönlü her an YAR’da.” dedi, HAMZA DOST selamını cümlenize iletti. 

21-1
“Altın tas alacağım, bilene şerbeti sunacağım; her noktada arayana soracağım, ‘Senden sana nerde oluşur, kimin ile buluşur?’ Her varolan BİR’dendir, BİR’likten bulur. Dost görür ise her varolanı elbet şerbet sunulur.” dedi, HAMZA DOST her adımında gölgeyi sildi. “Dört elma aldım ele, sordum hangisi GÜL’e. Denildi ki, ‘Her zerreden sorumludur, cümleniz ile BİR olmaya zorunludur, yaratılmışlığın hikmetidir.’ ‘Derman SEN’den ALLAH’ım.’ dedik, cümlemiz görevinden alacağın hazzı kutladık. Elbet, O’nun ile oluştan güç bulacaksın.” dedi, HAMZA DOST sevgi ile selamladı. “VARLIĞIN güzelliği, yaratılmışlığın özelliğindendir. Çevreyi düşün. Olumsuz diye nokta koyduğun her olayda, düzen gine senin elin ile yerini buldu. Genişliğe açılacak, her olayda düzene ahenk vereceksin.” dedi, cümlenizde yaratılmışlığa açık gönül gördüğünü söyledi.

28
“Otlar yolu bürüdüyse, yolcu gelmediğindendir. Kul eteği sürdüyse, hizmet bilmediğindendir. Kul kula el vermediyse, Dost deyip gülmediğindendir.” dedi, HAMZA DOST selam ile geldi: “Yolunuz aşınandan, sevginiz taşınandan, hizmetiniz koşunandan… Elbet himmet göreceğiz, eteği bele saracağız, nasip diyene soracağız, HAK SOFRASI’nı hal dileyene açacağız. Gölgeleri sildik, gölge vereni bildik, sevgi ile dolduk, O’nun ile her an olduk; ‘Şükür ALLAH’ım.’ dedik, SELAMINI RESULÜ’nden aldık getirdik; ‘DOST.’ diye-diye her var olanı sardık, gönlünüzü açtık-açtık.” dedi, HAMZA DOST yolu yola bağladı, selam ile geldi, selam ile yürüdü.

30-2
“Sofraya koydum tası, bekledim gelsin sözü. Az deyip, az verenler, sükutta selameti görenlerdir. Gerçeğin oluştuğu, sükutta en güzelin buluştuğu bilinir. Aşımız dileyene, taşımız eleyene, başımız gözleyene… Gelen giden alsın, meydan cümleye açılsın.” dedi, HAMZA DOST selam ile söze geldi. “Bir aldım bin verdim, her nefeste yerimi buldum. Kendimden kendime sorguya daldım; ‘Geçerli olana niye talib olmadım, niye olduğum gibi kalmadım?’ Senden soracağım; elinde olanın mı, aklında kalanın mı senin, diye düşündüm. Dört duvara yaslandın, her duvarda taşlandın. Geç duvarın ötesine, sadece ALLAH’ıma dayan, her verilen satır ile uyan. Yazdan kıştan, sen sorumlu değilsin. Ne var ki, her birinin davası senden sorulur, senin ile yorulur. De ki: ‘Yorumlu da sorumlu da değilim. Bekçi geldim, bekçi kaldım, ALLAH’ıma öylece şükür dedim.’ Meydanı açacağız, her kulu ile buluşacağız, cümleniz ile selamlaşacağız.” dedi, HAMZA DOST selamladı yürüdü.

29
“Gümüş altın benzeyecek, DOST yolunu bezeyecek.” dedi, HAMZA DOST selam ile geldi: “Hatırladık O günü, sevginize koyduk bu günü. Kuşakta darlık kalmadı, düzende zorluk bulmadı, inandığı DOST’tan ayrıya yer vermedi, aldığı görevden asla ürkmedi. Her yolun bağı birdir birleyeceksin, akan su misali gürleyeceksin. Her günün doğuşunda kendine yönel, de ki: ‘SEN’i beni ayırmadan aradım, yoldan GÜL’den taradım. Ben SEN’den, SEN bende, ÖZ’ümü buldum, şükür ALLAH’ım doldum.’ ” dedi, HAMZA DOST selamını her seher getirdi. “Dayandık ALLAH’ıma, soyunduk nefsimizden. Yapıda BİR’liğe erdik, kapıda erliğe durduk. Selam olsun, selamını getirdik RESULÜ’nden. Her yaprak dize gelsin.” dedi, HAMZA DOST yürüdü.